Ana içeriğe atla

Kredi kurbanları**


Çevrenizde mutlaka kredi çekmiş; ödeme zorluğu çeken, bir başka banka ile yapılandırmaya giden, ödeyemeyip kefili sıkıntıya sokan, kredi kartlarının asgarisini ödemeye çalışan kredi ve kredi kartı mağdurları vardır.  

Her birinin  hikayesi farklı farklıdır. . Ama nedense sonları aynı biter: Üzüntü, stres, sıkıntı, dar boğaza girmek, iflas … şeklinde. Kimi düğün vb yapmak için,  kimi işyeri açmak ya da işini büyütmek için, kimi tasarruf yapmak için,  kimi kiradan kurtulmak için başımı sokacağım bir evim olsun  diye girmiştir kredi işine. Kredi isimleri de değişik değişiktir: Konut, tüketici vb şeklinde.

Ne zaman maaş bordrosu almaya gelen bir personelim  olsa içim cız eder. Sorarım: Kredi mi çekeceksin diye. Bir gün bir müdürü ziyaret esnasında personelinden tanıdığım bir bayan maaş bordrosu imzalatmak için geldi. Bordroyu almasının sebebini sorduğumda “Para biriktiremiyorum. Kredi çekip altın alacağım” deyince neredeyse küçük dilimi yutacaktım. İflas eden birini gördüğümde ilk sorduğum kardeş kredi mi çektin demek. Maalesef cevaplar evet şeklinde oldu hep. Hele  kredi ile ev alma furyası başladı bir de. Evlendirip ayrı ev döşediğimiz çocuklarımızın kira vermek zorlarına gidiyor. “Biz kira vererek ev sahibi olamayız” düşüncesiyle soluğu bankalarda alıyor. Caiz mi, değil mi ikilemi yaşayan bazı dini duyarlılığı olanlar da kredi çekmek için finans kurumlarını tercih ediyor. Bankalar soldan, finans kurumları da sağdan yaklaşıyor. Sonra yıllar yılı kredi/kar payı ödemekle ömürlerini tüketiyorlar. İşyeri açmak ya da iş büyütmek için kredi çekenler ise şayet ödeyemeyip krize girdiklerinde evdeki bulgurdan da oluyorlar.

2001 krizinde özellikle muhafazakar bölgelerde fazla iflaslar olmadı. Çünkü kredi çeken esnafın sayısı fazla değildi. Son yıllarda ister dini duyarlılığı olsun ister olmasın herkeste bir krediye bulaşma sendromu baş gösterdi. Ben bu tipleri “Denize düşüp yılana sarılanlar” olarak görüyorum. Kimseyi ayıplamıyorum. Bu konuda dini bir görüş serdetme durumum da yok. Fakat üzülüyorum gerçekten hallerine.

Zaman zaman bankalarda işim olduğu zaman sıra alıp beklerken “Bireysel” bölümünde görevlinin karşısında çayını ya da kahvesini yudumlayan müşteriler görürüm. Biz işimizi ayakta çaysız kahvesiz, süreli çözmeye çalışırken onlar peşin satan gibi oturuyorlar. Görevlinin sohbeti de takdire şayan gerçekten. Bankaların itibarlı müşterileri görünümünü veriyorlar. İşte bunlar kendi ayağıyla bankacının tuzağına düşen kimseler. Şu andaki görülmeye değer itibarları sonra nasıl olur bilemem tabii. Benim de itibarım yok değil hani. Beni de bazen ararlar: “Ramazan Bey, 17600 lira birikmiş krediniz var. Şu kadar sürede ödeyeceksiniz, lütfen bankamıza uğrayın diye. Bazen de hızlarını alamayıp telefonla arayıp çay içmeye çağırıyorlar.


Bu gün adına riba, faiz, nema, kar payı, kredi ne derseniz deyin. Uzak durmak gerekiyor. Bu konuda basit mantık yürütüp sığ düşünmektense analitik düşünmek, sonuçlarını hesaba katmak gerekir. “Ev alanla evlenene Allah yardım eder” diye bir atasözümüz var. Nasibimiz mutlaka bir yerde bizi bekliyordur. Sadece sınanıyoruz belki. Helal işimize haramı ya da şüpheyi sokmayalım. Rabbim kimseyi başkasına muhtaç etmesin. Faiz, ya da krediler ne ocaklar söndürmüştür maalesef. Bu bir savaştır Allah’a ve Resülüne açılan. Lütfen kazanamayacağımız  bir savaşa girmeyelim. 10/03/2016
** 11/03/2016 tarihinde kahta söz gazetesinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde