Ana içeriğe atla

“Yanlış istihbarat”


-Abi, sen ek görevinden  niye alındın, biliyor musun?
-Evet, biliyorum.
-Nedir?
-Nedeni çok da özetle; Diyanetin yaz projesine karşı olmak,  fazla miktarda açılan bir okul türü için: “Fazla sayıda açılması kaliteyi düşürür” demek, ayrıca: “Ben buraya dinlenmeye geldim” demek.
-Sen diyanetin yaz projesine karşı mısın?
-Hayır niye karşı olayım.. Hatta en son çalıştığım yerde camii imamının talebiyle  izinsiz, onaysız  kurs açtım. Yaz boyunca da toplamda 5  sınıfta eğitim görülmesine imkan sağladım.
-Karşı olmak bunun neresinde?
-Karşı olmak yok. Tuvalet kapatmak var.
-Tuvaleti kapattın mı gerçekten?
-Yeni atandığım okulda 3-4 günlük iken suyumuz kesildi. Su kartı önceki müdürde gittiğinden bir müddet suyumuz akmadı, yeniden kart çıkartıp, belediyeye ücretini ödeyip fatura kestirinceye kadar öğreticilere söyleyerek öğrencilerin wc ihtiyacını 150 metre ötemizdeki camide kullanmalarını söyleyip wc’leri kapattık. Su gelince de açıldı. 1 ay sonra puanlama yapılırken wc kapatma özelliğimi öğrendim. Bir şey daha öğrendim: Sular kesik olsa da wc’yi kapatmamayı. Bir de okula atanır atanmaz okulun ne kadar suyu kaldığını tespit etmek. Bir de okulun su kartının daha önceki müdürün cebinde gittiğini, kendisinin şehir dışında olduğunu amirime söylemem gerektiğini… Tüm bunları eşekten düştükten sonra öğrendim.  
-Bir okulun fazla açılması kaliteyi düşürür sözünde ne var. Buna ben imzamı atarım.
-Tabii söz böyle gitmiyor. “Bu okullar çok miktarda açılıyor diyor. Bu adam  nasıl İlahiyatçı “ şekline dönüştürülüyor.
-Ben buraya dinlenmeye geldim dedin mi?
-Denir mi böyle şey. “Yaz dönemi okul çalışanların biraz daha rahat ettikleri dönem olur” şeklinde ifade ettim.
-Sen bunlardan dolayı elendim diye mi biliyorsun?
-Evet
-Başka nedeni olabilir mi?
-Bir de o okulda istenmedim.
-Nasıl, kim istemeyecek?
-Birlik başkanından, servisçisine varıncaya kadar istemediler?
-Niye, ne yaptın ki?
-Bir şey yapmadım. Yapılan sözleşmeyi göreyim diye servisçiden istedim. Servisçi yanında bir siyasi ile birlikte geldi. Sözleşmeye baktım. Sözleşmeniz geçerli olmaya geçerli. Fakat okulun menfaatine düşünmem lazım. Şu taahhüt ettiğin hizmeti bir daha artıralım dedim.“Seni eski okula göndermek için ne yapmak gerekiyor” dedi gitti. Sonra geldi taahhüdünün üzerine çıktı.
-Sonra?
-Bir ağustos ayında sisteme bakarak birlik başkanına, servisçiye kebap yapıldığımı öğrendim. Yine bir şey daha öğrendim. Hakkımda yapılan organizasyonun mükemmel ve eskizsiz çalıştığını.
-Senin bu anlattıkların “Buzdağının görünmeyen kısmı.”  Haberin olsun. Senin niye elendiğini ben biliyorum, senin anlattıkların değil bir defa.
-Neymiş söyle bakalım?
-Sen yanlış istihbarattan elendin?
-Yeni icat çıkarma, neymiş bu yanlış istihbarat?
-Abi senin elendiğini duyunca esas yetkiliyi aradım. Bana verdiği cevap aynen şöyle: “O arkadaş  “P…” ci diye yanlış istihbarattan elendi.” dedi. Ben kendisine: “O arkadaş  kendisine isnat edilenle yakından uzaktan bir alakası yok.” Dedim. Bana “Böyle birkaç kişi var. Fakat telafi edeceğiz merak etme” dedi.
-Demek öyle. .Demek ben öyleymişim öyle mi?
-Telafi ettiler mi bari?
-Konya’ya 25 km ötede bir yere verdiler. Bize uzak, Allah’a yakın olsun dediler. Halen oradayım;  onlardan uzak bir şekilde. 11/03/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde