Ana içeriğe atla

Sevdim ben bu öğretmenliği


04.02.1992 yılında başlamıştım öğretmenliğe. 13 yıl boyunca Gaziantep-Nizip, Adıyaman-Kahta, Adana-Seyhan ilçelerinde liselerde öğretmen olarak görev yaptım. Ortalama 25-30 saat derse girdim haftada. Öğretmenliğimin en zevkli, en heyecanlı, en idealist yıllarıydı.

Öğretmenlik hayatım boyunca idarecilik yapmayacağım dememe rağmen branşıma memleketim kapalı olduğundan,  ikinci bir tayin hakkım olsun diye hiç aklımda yok iken müdürlük sınavına girdim. 24.01.2005 tarihinde müdür koltuğuna oturdum. 11 yıl boyunca   lise, ilköğretim  ve ortaokullarda yönetici olarak görev yaptım. Toplantılardan fırsat buldukça 2-6 saat arasında derse girdim, eğer buna ders denirse. Kafam meşgul ve iş yoğun iken girdiğim derslerdi. Zira yöneticilerin girdiği derslerden hayır gelmezdi. Bu yüzden bu aşamada girdiğim derslerden hiç haz almadım.

Koltuğa oturduğum andan itibaren yönetici olarak yaptığım görevden hiç hoşlanmadım. Çünkü yaptığımız idarecilikten ziyade evrak memurluğu idi. Yetkisi olmadan her türlü sorumluluğun verildiği bir makamdı zira. Öğretmenini, öğrencini, velini, servisçini, kantincini, personelini, muhitini, milli eğitimini aklına gelebilecek her kesimi memnun ve hoşnut edeceksin. Sen hep içine atıp dişini sıkacaksın. Sana kimse derdin nedir diye sormayacak, herkes hizmet bekleyecek, işinin olduğuna bakacak.  Sürekli değişen sisteme, mevzuata ayak uyduracaksın.  Fincancı katırlarını ürkütmeyeceksin. Sabahtan akşama okula kendini bağladığın gibi yeri geldiği zaman hafta sonu ve akşamları da okulda bulunacaksın. Okuldan ayrılsan da aklın orada kalacak... Sonu gelmeyen resmi yazılara süresi içerisinde cevap vereceksin... Gerekli gereksiz istekleri yaptıktan sonra fırsat bulabilirsen müdürlük yapacaksın...

Müdürlüğe geçtiğim andan itibaren sırtımdaki bu yumurta küfesinden bugün kurtulacağım, yarın kurtulacağım derken 2005'ten bugüne 11 yıl geçmiş. Dilimle söylediğimi 2016 yılında beynimde de bitirerek 22/07/2016 günü itibariyle öğretmenliğe döndüm. Yıllardır yapmadığım yaz tatilini de doya doya yaşadım.

01/09/2016 tarihi itibariyle mesleki çalışma için okulda bulundum. 19/09/2016 günü itibariyle bayramdan sonra öğretmenliğe yeniden adım attım. İlk günde 6 saat derse girdim. Okuldan ayrılırken öğretmenlik yıllarım gözümün önüne geldi. İçim huzurluydu, zevk de aldım girdiğim derslerden. Ben içten içe huzur duyarken biz sabahçı grubu savan idarecilerimiz öğlenci grubu almaya hazırlanıyorlardı. Acıdım hallerine gerçekten. Sabahtan beri odasında, koridorda gördüğüm yöneticilerin yüzü gülmüyordu. Kim onları nerede yakalamışsa bir şey istiyordu kendilerinden. Birinin işini yaparken diğeri sıra bekliyordu arkasında. Allah hepimizin yardımcısı olsun, hele de idarecilerin. Yanlarına gelenlerin kaçını memnun ettiler, kaçı kırgın ve kızgın ayrıldı kim bilir? Yaptıkları evrak memurluğu ve idarecilik dolayısıyla kaç dost edinebilecekler zaman gösterir. Çünkü idarecinin dostu olmaz. Bakmayın siz bir hevesle çoğu kimsenin yönetici olmak için çaba sarf ettiğine. Çünkü davulun sesi uzaktan hoş gelir hep.


İdareciliğe son noktayı koyarken,  kafamda taşıdığım bunca aradan sonra acaba yapabilir miyim endişesinin yersiz olduğunu anladım. İlerlemiş yaşıma rağmen ilk gün girdiğim dersten zevk aldım. Sınıflarda gözleri parıldayan öğrenciler gördüm, sorduğum sorulara cevap veren ve soru soran. Bundan önce 11 yıl boyunca iyi-kötü genelde büyüklerin işini yapmaya çalıştım. Şimdi sıra almaya meyilli küçük dimağlarda. Verimli olacağıma da inanıyorum. Daha ilk günden diyorum ki iyi ki dönmüşüm asıl mesleğime.  Darısı isteyenlere... 

Oh be! Dünya varmış... 19/09/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde