Ana içeriğe atla

Çocuğumu çocuğunuz bilin... *

Uzun bir aradan sonra çocuğum bu hafta okula başladı. Baştan söyleyeyim, ben yeterince okuyamadım. Pişmanlığını duyuyorum hep. Çünkü bana yeterince rehberlik yapılmadı. Çocuğumun; vatana, millete hayırlı hizmetler yapacak şekilde okumasıdır muradım.

Biliyorum, siz kutsal bir görev ifa ediyorsunuz. İşiniz zor. Çünkü biz evde 2-3 çocukla başa çıkamazken siz yüzlercesiyle muhatap oluyorsunuz. Elleri öpülesi insanlarsınız. Öğrettiğiniz her bir harf için gerekirse köleniz olurum. Bir veli olarak sizlerden bazı isteklerim olacaktır. Umarım anlayışla karşılarsınız beni. Öncelikle yeni eğitim ve öğretiminiz müdürüyle, yardımcısıyla, öğretmeni ve personeliyle hayırlı olsun. Baştan söyleyeyim: Çocuğum başarılı- başarısız olabilir, hatta kötü de olabilir. Ama ne yaparsınız ki benim çocuğum. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Çocuğum akranlarının yanında farklı bir hüviyete bürünebilir, onlara  uyup yaramazlık yapabilir, derslere ilgisiz olabilir, ders çalışmayabilir, hatta anlamayabilir. Bu, onun kapasitesinin olmadığı anlamına gelmez. Mutlaka onda da -tespit edilmeyi ve işlenmeyi bekleyen- bir cevher vardır. Niyetim onu topluma kazandırmak ve faydalı bir birey olmasını sağlamaktır. Eğer kazanılamaz, dışlanırsa onun sıkıntısı mutlaka topluma ve belki de senin çocuğuna sirayet edebilir. Unutmayın ki canlı bomba olan bir kişi ama öldürdüğü insanlar yüzler olabiliyor bazen.  Bu yüzden çocuğum size emanettir. Onu kendi çocuğunuz bilin. Her ne kadar eskilerin dediği "Eti senin kemiği benim" bakış açısı -aşırı korumacılıktan olsa gerek- şimdilerde kalmasa da,  çocuğuma kendi çocuğunuza yapılmasını istediğinizi yapın. Yapılmaması gerekeni de yapmayın. Şiddet ve hakaretin dışında davranışlarına olumlu katkıda bulunacak,  açıklanabilir her türlü makul yaptırım ve cezai müeyyidenizin yanındayım, karşısında değil. Yeter ki bir amaca hizmet etsin… Size akıl vermek gibi olmasın ama öncelikle çocuğumu tanıyın, ona ilgi ve alaka gösterin. Ona zaman zaman fırsatlar verin. Dersinizi sevdirmek istiyorsanız önce kendinizi sevmesini sağlayın. Sizi severse ölümüne ders çalışır. İlk dersten son derse kadar dersleriniz dolu dolu geçsin. Özel sektörde yapamayacağınız devamsızlığı devlet sektöründe yapmayın. Her ne sebeple olursa olsun çocuğumun dersleri boş geçmesin…

Bizden istediğiniz makul isteklere kapımız hep açık. Ben size, siz de bana ve çocuğuma güvenin. Birbirimize güvenelim ki okul dışında başka alternatif yollara tevessül etmeyeyim. Kafamdaki okullardan bir şey olmaz algısını kaldırayım. Siz de bu çocuktan bir cacık olmaz yargısından vazgeçin. Derslerine takviye olması için yardımcı kaynak tavsiyesinde bulunabilirsiniz. Ama ‘Şu yazarın kitabını, şu kitapçıdan alacaksınız. Çünkü ben dersleri bu kitaptan takip edeceğim’ şeklinde nokta atış yaparsanız -kalbinizde bir kötü niyet olmasa da- ben bunda bir Çapanoğlu ararım. Lütfen pazarlamacı ve yayınevlerinin tutsağı olmayın… Güya eğitim ücretsiz. İnanın ücretli olsa bundan daha iyi. Çünkü bir veli olarak yardımcı kaynaklara verdiğimi, etüt merkezi ve temel liseye ödediğimi, servise verdiğimi, cebine koyduğum harçlığı bir araya getirsem hayatı boyunca yaşayabileceği bir iş yeri açabilirim. Yine de  eğitim ve öğretime giden param helal olsun. Ben buna hazırım. Yeter ki sonuç alabilelim.

Bir veli olarak ben de sizi tanımak, evimde misafir etmek isterim. Veli toplantısına geldiğim zaman bana, e-okul ortamından görebileceğim notunu söyleyip “Çocuğunuz çalışmıyor” demeyin. Çocuğumun yeterince çalışmadığını ben de biliyorum. Çocuğumun benim bilmediğim yönlerini söylemenizi isterim. Kaç ay geçtiği halde “Sizin çocuğunuz hangisiydi, çıkartamadım derseniz bilin ki o zaman yıkılırım.

Okulunuzun imkanları yeterli olmayabilir. Mevcut imkanları iyi değerlendirelim. Okul ve sınıf ortamları temiz olsun. Çocuklarımıza sınıfı, sırayı, duvarları hor kullanmama bilincini aşılayalım. Gerekirse kirletenlere temizletelim. Yeterli elemanınız yoksa temizlik yapacak personelin ücretini veliler olarak biz ödeyelim. Her şeyi kabul ederim ama ders işlenen yerin kirli olmasını asla kabul edemem. Kaldığı yeri sorumsuzca kullanan: “Nasılsa temizleyen var” diyerek yarın kamusal alanları da fütursuzca kirletir.

Bir veli olarak çocuğumun okuyup başarılı olması, başarılı olamasa da en azından topluma yararlı bir birey olması için  gerekirse saçımı süpürge ederim. Eğitim ve öğretim konusunda benim ve çocuğumun üzerine düşecek maddi ve manevi sorumluluğu üstlenirim. Bildiklerimi yapar, bilmediklerimi de sizden öğrenmek isterim. Sizden de görev ve sorumluluk bilinci çerçevesinde ibadet aşkıyla çalışmanızı istirham ederim.

Öğrenci-veli, öğretmen, idare ve personel olarak birbirimizi suçlamadan –taşın altına elimizi koyarak- çalışmak bizden, tevfîk Allah’tan diyelim. Allah yar ve yardımcımız olsun. 21/09/2016

24/09/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde 26/09/2016 tarihinde ladik.biz sitesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde