Ana içeriğe atla

Usta dediğin böyle olur

Bir zamanların bağlatmak için aylarca sıra beklendiği ev telefonları neredeyse tarih oldu. Telefon makineleri ya atıldı ya da evin zula bir yerine kaldırıldı. Evlere döşenen telefon tesisatları da atıl durumda bekliyor. Artık gündemimizden düşmeyecek  şekilde cep telefonları girdi hayatımıza hem de yediden yetmişe. Bir taraftan kolaylık diğer taraftan başımızın belası. Bu da ayrı bir yazı konusu.

Eve internet bağlatmam gerekiyor, ilgili firma ile görüştüm. Sözleşme imzalandı. İki gün içerisinde randevu vermek için bizimle irtibat kurulacağı belirtildi. İki gün içerisinde alt yapısını sağlamakla yükümlü firmanın elemanları geldi. Dışarıdan bağlantıyı yaptılar. Ardından anlaşma yaptığımız firmanın elemanı geldi. Bağlantıyı kurmak için evin içindeki telefon hatlarını inceledi. Birini açtı, diğerini kapattı. Evin her yerindeki tüm telefon prizleri kontrol edildi. Bir türlü hattın ana merkezine ulaşamadı. "Ben içerideki hattın ana merkezini bulamadım. Bunu bulsa bulsa elektrikçi bulur. Siz bir elektrikçi bulun, elektrikçi hattı bulur, bulamasa da dışarıdan kablo çeker" dedi gitti. 

Elektrikçi buldum, fakat merdiveni yokmuş, 4 metreyi aşan bir merdiven buldum 2 gün sonra. elektrikçi geldi. Evin içine, olmadı dışına baktı nafile. Hattın ana merkezini maalesef o da bulamadı. İstersen dışarıdan kablo çekelim ama yanımda matkabım ve kablom yok, kablo alırsan yarın çekelim diyerek ayrıldı. Her ne kadar ana merkezi bulamasa da emek sarf etti. Kendisine de servis ücreti ödedim. Kapıya kadar uğurladım. 

İnternet firmasıyla anlaşma imzalayalı 7 gün oldu. Evimize internet gelmese de en azından anlaşmamız var. Tek mutluluk kaynağımız bu idi. 7.gün firmanın bir başka elemanı geldi. "Elektrikçi nerelere baktı, bir de ben bakayım, belki bulurum" dedi. Aman kalsın kardeş, siz en iyisi pencereden kabloyu geçirip bağlayın dedim. Sağ olsun. Dışarıdan bağlantıyı yaptı, pencereden daha önce elektrik kablosu için matkapla açılmış yerden kabloyu geçirip evime internetin gelmesini sağladı. Değdi mi, değmedi mi bilmiyorum ama evimizde  internetimiz var artık. 

İkinci bir mutluluk kaynağım da evin telefon hattını döşeyen arkadaşa oldu tabii. Helal olsun adama. Telefon kablolarını kim döşer? Bilmem, elektrikçi bulur dediklerine göre sanırım bu telefon hatlarını döşeyenler de onlar olmalı. Tanımıyorum ama gıyabında takdir ettim adamı. Koca evde hattın ana merkezini nereye saklamış, gerçekten hayran kaldım. adam  gerçek bir usta. Boşuna söylememiş eskiler: "Ustanın iyisi işin püf noktasını öğretmez" diye. Ustam emeğinin karşılığını almış, başka canlar yakmak için rızkının peşinde olmalı şimdi. Ama izi hiç kaybolmadı maşallah. Kaç kişi gelip gitmişse onun ustalığının püf noktasını tespit edemedi. Her gelenin açması, kapatması esnasında meydana gelen döküntüleri temizlemek de bize kaldı.

Anlayacağınız böyle derin ustaların yeteneklerini bulabilmek için geriden gelen çıraklar daha kaç fırın ekmeği yiyecekler? Bunu da zaman gösterecek. Belki de ülkenin hala ayakta kalmasının sebebi bu derin ustalardır, kim bilir? Hayır dualarımız seninle be kardeş! Yatağında rahat uyu. 22/09/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde