Ana içeriğe atla

Bugün okullu oldum*


Biliyorum; ailem, akrabalarım, öğretmenlerim, yöneticilerim, büyüklerim ve çevrem benden ve benim gibi okula başlayanlardan çok şey bekliyorlar. Bu da doğaldır. Bilin ki ben bunun farkındayım. Zaten bunun için buradayım. Uzun bir tatilin ardından başlangıçta biraz zorluk çekeceğim ama alışacağım. Çünkü okumaktan başka çarem yok. Ben gemileri yaktım da geldim buraya. Biliniz ki yaz boyunca kafam boşaldı. Doldurmaya geldim.  Fotokopi makinesi gibi her şeyi alırım. Ben bu okulun müşterisi ve iç paydaşı olarak yoğurulmaya hazırım. Dedim ya. Ben her şeyin farkındayım. Pekiyi büyüklerim siz ne istediğinizin ve ne yapmak istediğinizin farkında mısınız? Bana bir şeyler  vermeye hazır mısınız?

Dedim ya beynim boş. İyi-kötü her şeyi alırım. Bakmayın siz benim ilgisiz gibi göründüğüme. Siz belki farkındasınız ya da değilsiniz. Benim de sizden istek ve beklentilerim olacaktır. Hani siz,  ilk gün yapmamız gerekenleri sayarsınız ya. Teşekkür ederim ilgi ve alakanıza. Pekiyi ben sizden neler bekliyorum. Niçin hiç sormuyorsunuz? Kusura bakmayın. İşin başında benim de sizlerden isteklerim olacaktır. Dediklerime “Daha sen çocuksun, bilmezsin” diye kızacaksanız, sözümü ağzıma tıkayıp “Yaramaz bu çocuk” diye beni kara listeye alacak iseniz,  hiç konuşmayayım... Hazırsanız, söylüyorum:

Bana yasakladığınız hiç bir şeyi kendiniz de yapmayın, hem de gözümün önünde. Çünkü faydası olmaz. Yasaklara riayet ederim belki. Ama fırsatını bulduğum ilk anda yasakları çiğnerim… Siz büyükler serbest giyinirken bana bir numara küçük gelen,  tek tip, aynı renk formaları giymeye beni zorlamayın. Burası asker ocağı değil bir kere. Ben bir bireyim. Lütfen bu kıyafet düzenlemesini -artı ve eksileriyle birlikte- bir kere daha düşünün.

Toplumsal hayatta gücüme göre görev alayım. Bana sorumluluk verin, her şeyden önce bana güvenin. Takibi de elden bırakmayın. Beni hazır yiyici olarak yetiştirmeyin. Yarış atı gibi sadece sınavlara hazırlamayın. Hayata da hazırlayın. Çocukluğumu da yaşayayım biraz. Sadece bilgi yüklemeyin. Analiz yapmama, beynimi kullanmama ve analitik düşünmeme de fırsat verin. Seçenekleri verilmiş, test tekniğine dayalı, bol soru çözdürmekten ziyade açık uçlu sorularla zorlayın beni… Bana evde, okulda sadece nasihat etmeyin. Çünkü bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar gider. Hepiniz bana yaşantınızla örnek olun. Benim aklımda kalacak olan sadece davranışlarınızdır. Öğretmenim not vermede ve öğrencilere davranışlarında adil olmazsa ben de adil olamam. Evimde kavga varsa benden uslu bir davranış beklemeyin. Yaptığım davranışı görünce “Nereden öğrendi bu çocuk bunu” demeyin. Ben aklınıza gelebilecek her türlü kötülüğü yaşadığım ortamdan yani annemden, babamdan, arkadaşlarımdan, öğretmenlerimden, çevremden, görsel ve yazılı medyadan… alıyorum bilesiniz. Çünkü ben iyi bir alıcıyım.

Derslerime düzenli, tertipli çalışmam isteniyorsa çalıştığım odanın yanında gecenin bir vaktine kadar dizi izlenmesini istemiyorum. Beşikten mezara ilim öğrenilecekse buyurun beraber öğrenelim. Takviye ders, özel ders ve yardımcı kaynaklarla boğmayın beni. Alacağım kadar yük yükleyin bana. Siz hafta sonu tatilinizi yaparken beni erkenden etüt merkezi gibi yerlere göndermeyin. Eğer bilgiyi dışarıdan alacaksam bu okullar niye var, bana söyler misiniz? Okulları, dışarıdan takviyeye ihtiyacım olmayacak şekilde donatın o zaman. Siz akademik ve din eğitimini olması gereken yerin dışına ihale ederseniz biz daha nice nice 15 Temmuzlara maruz kalırız, haberiniz olsun.

Okuluma sabah erkenden gitmek, akşamın geç vaktinde gelmek istemiyorum. Giderken üzerime Güneş doğmalı, gelirken de hava aydınlık olmalı. Şu ikili öğretimden bıktım usandım artık. Okul mu kiralarsınız… Ne yaparsınız?  Bilmem. Ama lütfen bir çözüm bulun.

Ben derslerime hazırlıklı geleyim. Yeter ki durmadan “Çalış, çalış” demeyin. Ama siz de hazırlıklı gelin. Derse gelince “Nerede kalmıştık çocuklar? Haydi sen oku” demeyin. Adımla hitap edin bana.  Zira geçen yıl öğretmenim bir sene boyunca adımı öğrenemedi  maalesef.

Haftalık ders toplamı biraz  fazla değil mi? Hiç azaltmayı düşünüyor musunuz? Hazmedilmeden öğrenilen çok bilgi, bilgi yığınından ibaret olsa gerek. El insaf Bakan Amca!

Servisçi amca! Aracı kurallarına göre sür, başkasıyla rekabet etme, fiyat belirlerken de biraz insaflı ol… Kantinci amca! Kantini yüksek kiraya tuttum diye hıncını benden çıkarma, fiyatların makul olsun, temiz olsun, kaliteli olsun. Kazancın  bol ve rızkın helal olsun.

Büyüklerim! Yazdıklarımdan dolayı kızmayın bana. Biliyorum siz benim iyiliğimi istiyorsunuz. İnanın ben de çok iyi niyetliyim. Bu kadar iyi niyetten doğru ve doğrular ortaya çıksın artık… Kazanan ülkem olsun. Hepinizin yeni eğitim ve öğretimi hayırlı olsun. 19/09/2016

* 21.09.2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde