Eğitim ve öğretimle ilgili hepimizin ortak bir sızlanması
var, "Çocukları yarış atı gibi sınavlara hazırlıyoruz" şeklinde.
Doğrudur, çocukları yarış atı gibi görmemek lazım. Hatta çoğumuz sınav
olmamalıdır şeklinde öneri de getiririz. Sınavsız olur mu bu işler? Bir yere
birden fazla talep varsa orada sınavın olmaması mümkün değildir.
Hayatın
kendisi bir sınavdır. Nasıl ki hayat imtihansız olmuyorsa okullar da sınavsız
olmaz. Bu, hayatın bir gerçeğidir. Sınav mutlaka olacak. Değilse seçimi nasıl
yapacağız? Önemli olan çocukların yeteneklerini ölçen objektif ve ölçülebilir
sınav sistemini ortaya koyabilmektir. Her yönüyle düşünülerek ortaya konan
sınav sisteminin getirisi ve götürüsü hesaplamandan kaldırma yoluna
gidilmemelidir. Bir sistem kaldırılırken yerine ne konduğu ortaya konmalıdır.
Sınav sistemi değiştirilecekse mağduriyetlerin oluşmaması için zamanlamaya
dikkat edilmelidir.
Sınavlar
olacaktır. Bundan kaçış yoktur. Sorun sınavlardan ziyade sınavlara yüklediğimiz
anlamlardadır. Biz büyüklerin sınavlara yüklediği anlamlar sınavları çekilmez
kılmaktadır. Velilerdeki bu bakış açısı değişmediği müddetçe dünyanın en iyi
sınav sistemini de getirseniz çocuklarımızı yarış atına döndürecektir.
Mahallemizdeki okulu, çocuğumuzun gittiği okulu ve öğretmenlerini beğenmedikçe,
"Bu okulların verdiği bilgilerle çocuğum akranlarıyla yarışamaz" psikolojisinden
kurtulmadıkça getireceğimiz her sistem çocuklarımıza çocukluğunu
yaşatmayacaktır. Bu mantıkla biz okullardan bir şey beklemediğimiz için
çocuğumuza takviye aldırma yoluna gideceğiz. Soluğu etüt merkezleri, özel ders
vb. yerlerde alacağız. Çocuğumuza daha fazla yük yükleyerek onu dünyaya
geldiğine pişman edeceğiz. Kendimiz hafta sonu dinlenirken çocuğumuz ilave ders
peşinde koşacaktır. Yine çocuğumuzun kabiliyet ve yeteneğine göre meslek
seçiminin önünü açmaktan ziyade kendi gönlümüzden geçen mesleği seçmesi için
dikte etmek de çocuğumuza yaptığımız kötülüklerden biridir. Bu, sevmediği
yemeği yemesi için çocuğumuza baskı yapmak gibidir.
Sınavsız
olmaz desek de günümüz sınav sistemi ve zorunlu eğitim yaşının artırılması
çocuklarımızın sorumluluk alma çağını ötelemektedir. Aileler tarafından
"belki, bir umut' denerek saçlar süpürge edilmekte. Okuma ve ders çalışma
dışında çocuğa hiçbir sorumluluk verilmemektedir. Hayatının yirmi yılını ders
çalışarak, sınavlara hazırlanarak geçiren çocuğumuzdan 25 yaşından sonra
sorumluluğunu üstlenmesini bekliyoruz. Bu durum okutmanın dışında başka
bir alternatif düşünmediğimizdendir. Artık elimizde her şeyi ailesinden ve
başkasından bekleyen hazır yiyici ve patlamaya hazır bir bomba var. Çoğu genç,
hayata umutla bakamaz noktaya gelmiştir. Bu durumun baş müsebbibi herkesi
okutmaya çalışan devlet ve çocuğunun gerçek başarısını görmek istemeyen anne ve
babalardadır, çocuklara bol not veren eğitimcilerdedir. Çocuğun başarılı
olduğunu gösteren sistemimizdedir. Son kaldırılan sınav sistemi 17 bin birinci
çıkartarak başarıyı öteleyen bir sistem idi. Kimse çocuğunun gerçek başarısının
ne olduğunu anlayamadı. Bundan dolayı tedbir alma yoluna gitmedi, gidemedi ya
da gitmek istemedi.
Sınavlar mutlaka olmalı. Çocuklarımız da sınavlara girmeli.
Çocuğumuzun başarılı olup olmayacağı durumu iyi gözlemlemeli, verdiğimiz
şansları iyi kullanmazsa çıraklık eğitim veya açık liseye kaydolduktan sonra
yeteneğine uygun bir işe yerleştirmeden kaçınmayalım. Böylece yaş iken
çocuğumuzu yetiştirme imkanı elde edebilir ve hayatını kurtarabiliriz. Bunun
için öğretmenler de öğrenciyi notla değerlendirirken uçuk-kaçık puan vermekten
kacınmalıdır. Zira çocuğa faydası olur diyerek verilen yüksek not ve puanlar
öğrencinin kendisini, velinin de çocuğunu tanımasını geciktirebilir. 05/10/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder