Ana içeriğe atla

Matematik Hayatın İçinde Ne Kadar Var?

Matematik kimi öğrenciler için zevkli bir ders iken kimileri için de korkulu bir rüyadır. Hafakanlar tutar, kabus üstüne kabus görür.

Sınavın yapıldığı hemen hemen her yerde matematik var. Zira sınavlar matematiksiz olmaz. Bu kadar önem verilmesine ve özen gösterilmesine rağmen matematikle aramız hiç iyi değil. Ki merkezi sınavlarda, PISA'da matematik net ortalamamız maalesef çok gerilerde. Bir türlü bu dersten başarı da gelmiyor nedense.

Öğrencilere kök söktüren, kimine zevk veren, zekayı çalıştıran ve geliştiren bu ders hayatın içinde ne kadar var? Sorgulanması gereken budur diye düşünüyorum. Çünkü hayatın içinde yer almayan bir dersten istenilen başarıyı yakalamak ve öğrenilen matematik konularının akılda kalması mümkün değildir. Yine pratiğe dökülmeyen bir konunun zihinde yer edinmesi de mümkün değildir. Geçici hafızaya giren matematik bilgisi kullanılmamaya, kullanılmamaya unutulmaya mahkumdur. Yine matematikte başarısız olmamızın bir nedeni de geniş bir alana sahip olan matematik konularının herkese öğretilmeye çalışılmasıdır. Bir konu iyice kavranılmadan ve pratiğe dökülmeden yeni konuya geçilmektedir. Çok konuya boğmak ve hazmedilmeyen bilgi doldur-boşalt demek, öğrencileri matematiğe fransız kılmaktır.

Yukarıda hayatın içinde matematik yok, herkese her konu anlatılıyor dedik. Birkaç örnek verelim. Matematik konuları, o kadar çok ki, say say bitmez. İşin garibi öğretilmeye çalışılan bu konuların hayatla hiçbir bağı yok. Sadece mantık çalıştırma ve geliştirme vardır gördüğümüz matematikte. Hangi konunun, nerede kullanıldığını da çoğumuz bilmeyiz. Kaç kişi bilir karakökün nerede kullanıldığını? Üslü sayı hangi amaçla, nerede kullanılır? Logaritma, trigonometri gündelik hayatta kaç meslek erbabını ilgilendirir? Havuz problemleri ne işe yarar? Geometri'yi derste takır takır çözen bir öğrenci, yamuk bir arazinin kaç metre olduğunu bulabilir mi? Örnekleri ve haklarındaki soruları çoğaltabiliriz. Bol bol matematik problemi çözerek, yeni farklı konular öğrenerek zekamız belki açılır ve gelişir ama bu açılan zekayı nerede, ne zaman kullanacağız?

Matematik öğrenmek istiyorsak gündelik hayatta lazım olan, hayatla iç içe olan matematik öğretelim herkese. Hayatın çoğu alanında kullanılmayan, herkesi ilgilendirmeyen, belli meslek erbabını ilgilendiren konuları sadece ilgilisi görsün. Konular azaltılsın, okulda teori olarak öğrenilen konuların pratiği nerede yapılıyorsa öğrenciler oraya kanalize edilsin. 02.12.2017 Ramazan Yüce

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde