Ana içeriğe atla

Zırcahile Hendek Atlatmak

Adam cahilin cahili, zır cahil olunca ne selam vereceksin, ne de selamını alacaksın. Karşılaşsan yolunu değiştireceksin, gerekirse çalıyı dolanacaksın. Ta uzaktan görsen bile şeytan görsün yüzünü diyeceksin. Akraban bile olsa merhaba, nasılsından öte bir diyalog içine girmeyeceksin. Gerekirse gelip gitmez, burnu havada dese de uzak duracaksın, selamı sabahı keseceksin. Zaten Rabbimiz demiyor mu, "Cahillerden yüz çevir" diye.

Cahil demişsem, sadece okumamış cahillerden bahsetmiyorum. Nice okumamış vardır, okumuşundan daha ariftir. Nice okumuşlar vardır; okumamış, mektep-medrese görmemiş cahilden daha cahildir. Okumamışın cahiliyle, okumuşun cahili birbirine rahmet okutur. Al birini, vur ötekine.

Odun desen; bizi ısıtan, her şeyimiz olan oduna hakaret olur. İnsan azmanı desen; insan ve azman kelimelerine haksızlık edilmiş olur. Mikrop desen, mikrobun da bu dünyada bir misyonu var. Ne dersen de. Hiçbirine benzemez, bu cühelâ kesiminin yediği herzeler.

Bana göre cahil kendini, haddini bilmeyendir. Ne zaman, ne diyeceğini kestiremezsin. Nerede, ne yumurtlayacağı belli olmaz. Bahtına artık. Edep bilmez, yol bilmez, yordam bilmez. Ben neyim demez. İnatçı mı inatçıdır. Kendi cahilliğine hayrandır, kimseyi beğenmez. Herkese burun kıvırır. Çekememezlik sendromu yaşar. Yalnızlaştıkça hırçınlaşır, asla bir öz eleştiri yapmaz. Kendisini -cehaletine  rağmen- görmez. Durmadan başkasını ayıplar. Demode olmuş eski adetleri yaşatmaya çalışır. Çocukluğunda, gençliğinde ne görmüşse hayatı ondan ibarettir. Yeni tek şey koymaz kafasına. Tek işini yaptıramazsın ona. Çünkü kafasındaki doğruya terstir her şey.

Gördüğün zaman ağır-azam biri sanırsın. Konuşunca tüm cehaleti ortaya çıkar. Maalesef içimizde az değildir böyleleri. Deveyi hendekten atlatırsın da bunları bir milim ileriye gitmesi için oynatamazsın. 02.12.2017 Ramazan Yüce 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde