Veli toplantısı ve karne haftası dışında okula çocuğunun durumunu öğrenmek için gelen veliyi severim. Zira veli toplantısında çocuğuyla ilgili yeterli bilgi alamaz. Sadece rutin konuşma geçer veliyle, öğretmen arasında. Karne haftası okula gelen velinin derdi çocuğunun durumunu öğrenmekten ziyade çocuğuna not istemektir genelde.
Bugün dersimin boş olduğu bir saatte 8.sınıfta okuyan çocuğunun durumunu öğrenmek için öğretmenleriyle görüşmek üzere gelen bir veliyle muhatap oldum. Daha doğrusu nöbetçi öğrenci, öğretmenler odasına girip "8/... sınıfı öğretmeni var mı içinizde? Bir veli çocuğunun durumunu öğrenmek istiyor" dedi. Kimseden ses çıkmadı ve çocuk geldiği gibi çıktı. Sonradan kulak misafiri oldum bu tek taraflı monolağa.
Çocuğu hakkında bilgi vereyim diye ardından çıktım, çünkü o sınıfa ve okuldaki tüm 8.sınıfların dersine giriyordum. Veli koridorda bekliyordu. 'Kimin velisisin?" dedim. Çocuğunun adını söyledi. Söyledi ama ismini verdiği çocuk o sınıfta değildi. "Beyefendi! Çocuğunuz, dediğiniz sınıfta değil, 8/...sınıfında" dedim. Veli, 'Öyle mi? Ben 8/...sınıfında sanıyordum" dedi. "Çocuğunuzun dersi bende iyi, bir şikayetim yok, efendi ve sorumlu bir öğrenci" dedim ayrıldım.
Veli, başka öğretmenlerle görüşmek için ayrıldı. Kime ne sordu, çocuğu hakkında öğretmenler ne bilgi verdi bilmiyorum. Velinin benimle işi bitti ama benim onunla işim bitmedi. Çünkü sene içerisinde çocuğunun durumunu sormaya gelen bu sorumlu veli, sevincimi kursağımda bıraktı. Maalesef çocuğunun hangi sınıfta olduğunu bilmeyecek kadar da sorumluydu. Olabilir, en azından çocuğunun hangi okulda okuduğunu ve kaçıncı sınıfta olduğunu biliyordu bari. Çünkü geçmişte çocuğunun kaçıncı sınıf olduğunu bile bilmeyen öyle veliler gördüm ki...bu onlar içerisinde yunmuş yıkanmışı sanki.
Veliyle işim bitmedi hâlâ. Çünkü veli beni geçmişe, yani 2000 öncesinde başıma gelen bir anekdotu hatırlattı yeniden. Yaşlanınca insan anılarla yaşıyor. Çünkü anılar, insanın koltuk deynekleridir.
Adıyaman Kahta'da görev yaparken bir köy ve bir mezranın sayımını yapmak için nüfus sayımında görevlendirilmiştim. Her sonu sıfır veya beş ile biten yıllarda sayım yapıldığına göre 1995 veya 2000 yılı idi. Ama kuvvetle muhtemel 1995 yılı olsa gerek. Önce mezraya vardım, bir eve misafir ettiler beni. Sırayla geldi aile reisleri hane fertlerini yazdırmak için. Onlar söyledi, ben yazdım. Hem kolum yoruldu yazmaktan, hem de namaz vakti geçiyor. "Namaz kılabilir miyim" dedim. 'Elbette' deyip seccadeyi serdiler önüme. Onlar bekledi, ben namazımı kıldım. Namazdan sonra kaldığımız yerden nüfus sayımına başladım tekrar. Bir ara "Hoca da bizdenmiş. Hocam! Doğum kontrolü hakkında ne dersin? Caiz mi" dediler. Devir Demirel'in cumhurbaşkanı, Çiller'in başbakan olduğu ve nüfus planlaması adı altında doğum kontrolü bizzat devlet tarafından özendirilmeye çalışıldığı dönemdi. Dilimin döndüğü kadar bu konudaki görüşümü söyledim. Ardından sırası gelen aileyi yazmaya devam ettim. Zira ben ev ev gezmedim, sırası gelen benim misafir edildiğim eve gelmişti. İlk başka kaç kişisiniz diye soruyordum. Ardından aile reisi ve eşini, sonra da çocuklarını yazıyordum tek tek. Her hane çocuk demekti. Mübarekleri yaz yaz bitmiyordu bir türlü. Yazdıkça ürüyordu desem yanlış olmaz. Baba söylüyor, ben yazıyordum. Çocuğun biri bittikçe, diğeri diyordum. Baktım adamdan ses yok. Haydi söyle, şu kadar çocuk var demiştin, daha var dedim. Adam, 'Biliyorum var da...' dedi. İyi söyle o zaman dedim. 'Söyleyeceğim de unuttum' dedi. Neyi unuttun dedim? 'Çocuğun adını' deyince misafir olduğuma, bana ikram ettikleri yemeğe aldırmadan 'Be kardeşim! İnsan çocuğunun adını unutur mu? Bak az önce bana, doğum kontrolünün caiz olup olmadığını sordunuz. Madem doğurduğunuz çocuğunuzun adını unutacaksınız, o zaman ne diye doğuruyorsunuz?' diye kızdım.
Nedense 22 yıl önce başımdan geçen bu anıyı hatırlattı bana bugün çocuğunun durumunu öğrenmek için okula gelen velim. Benim gevezeliğim bu kadar yeter. Karar ve yorum sizin... 06.12.2017 Ramazan Yüce
Veliyle işim bitmedi hâlâ. Çünkü veli beni geçmişe, yani 2000 öncesinde başıma gelen bir anekdotu hatırlattı yeniden. Yaşlanınca insan anılarla yaşıyor. Çünkü anılar, insanın koltuk deynekleridir.
Adıyaman Kahta'da görev yaparken bir köy ve bir mezranın sayımını yapmak için nüfus sayımında görevlendirilmiştim. Her sonu sıfır veya beş ile biten yıllarda sayım yapıldığına göre 1995 veya 2000 yılı idi. Ama kuvvetle muhtemel 1995 yılı olsa gerek. Önce mezraya vardım, bir eve misafir ettiler beni. Sırayla geldi aile reisleri hane fertlerini yazdırmak için. Onlar söyledi, ben yazdım. Hem kolum yoruldu yazmaktan, hem de namaz vakti geçiyor. "Namaz kılabilir miyim" dedim. 'Elbette' deyip seccadeyi serdiler önüme. Onlar bekledi, ben namazımı kıldım. Namazdan sonra kaldığımız yerden nüfus sayımına başladım tekrar. Bir ara "Hoca da bizdenmiş. Hocam! Doğum kontrolü hakkında ne dersin? Caiz mi" dediler. Devir Demirel'in cumhurbaşkanı, Çiller'in başbakan olduğu ve nüfus planlaması adı altında doğum kontrolü bizzat devlet tarafından özendirilmeye çalışıldığı dönemdi. Dilimin döndüğü kadar bu konudaki görüşümü söyledim. Ardından sırası gelen aileyi yazmaya devam ettim. Zira ben ev ev gezmedim, sırası gelen benim misafir edildiğim eve gelmişti. İlk başka kaç kişisiniz diye soruyordum. Ardından aile reisi ve eşini, sonra da çocuklarını yazıyordum tek tek. Her hane çocuk demekti. Mübarekleri yaz yaz bitmiyordu bir türlü. Yazdıkça ürüyordu desem yanlış olmaz. Baba söylüyor, ben yazıyordum. Çocuğun biri bittikçe, diğeri diyordum. Baktım adamdan ses yok. Haydi söyle, şu kadar çocuk var demiştin, daha var dedim. Adam, 'Biliyorum var da...' dedi. İyi söyle o zaman dedim. 'Söyleyeceğim de unuttum' dedi. Neyi unuttun dedim? 'Çocuğun adını' deyince misafir olduğuma, bana ikram ettikleri yemeğe aldırmadan 'Be kardeşim! İnsan çocuğunun adını unutur mu? Bak az önce bana, doğum kontrolünün caiz olup olmadığını sordunuz. Madem doğurduğunuz çocuğunuzun adını unutacaksınız, o zaman ne diye doğuruyorsunuz?' diye kızdım.
Nedense 22 yıl önce başımdan geçen bu anıyı hatırlattı bana bugün çocuğunun durumunu öğrenmek için okula gelen velim. Benim gevezeliğim bu kadar yeter. Karar ve yorum sizin... 06.12.2017 Ramazan Yüce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder