Ana içeriğe atla

Üç Kağıt Ekonomisi

Ekonomiden hiç anlamam. Anladığım tek şey cebimdeki paranın alım gücüdür. Hayat pahalılığı cebime dokunduğu zaman işler iyiye gitmiyor derim. 

Piyasayı arz-talep belirler normal şartlarda. Ama nice zamandır piyasalar arz ve talebe göre şekillenmiyor. Dünyayı şekillendirenler durmadan parayla oynuyor. Orta ve dar gelirlinin emeğinin karşılığı olan parayı cepten nasıl çıkarır, nasıl iç ederiz? Bunun için kriz üzerine kriz çıkarmak suretiyle insanın elinin kiri olan parayla oynuyorlar sürekli. Doymadılar dünyayı sömürmekten. İnsanımızın alın terleterek kazandığı elinin emeği parayı pul etmek için her yolu deniyor küresel güçler. Ellerindeki en büyük silah paradır. Kah kuru indirir, kah yükseltirler. Doymak bilmiyorlar bir türlü. Dinleri, imanları paradır. Bunun için gözlerini kırpmadan öldürürler gerekirse. Her yol mübahtır paraya ulaşmak için.

Bugünkü uygulanan ekonomik sistem ne serbest piyasadır, ne alın terinin karşılığının alındığıdır, ne de arz ve talebe göre oluşur. Üç kağıt ekonomisi diyeceğim bugünkü uygulanmakta olan sisteme ama ne üçü, ne beşi maalesef. Bitmeyen savaşlar da bunun içindir, yapılan terör eylemleri de, çıkarılan krizlerde.

İnsanlığı kalmamış, robotlaşmış insan görünümlü azmanların elinde oyuncak maalesef insanlık denen şey. Para musluğunu ellerinde bulunduran bu tipler, soyunu-sopunu besleyecek paraya sahip. Ama gözleri doymuyor bir türlü. Bunlar ne durdan anlar, ne de laftan. Bir vadi dolusu versen, ikinci vadiyi ister. Tüm dertleri vatandaşın boğazına gireni de almak. Bunları olsa olsa ancak toprak paklar. Fakat bunlar geberince yetiştirdikleri çırakları devreye giriyor. Maalesef hız kesmeden devam ediyor para babalarının dünya hırsı.

Bu dünyanın ne yapıp ne edip para kurundan, özellikle dolar belasından kurtulması gerekiyor. Dünya, ya tek para para birimine geçmeli, ya da dünyanın her bir ülkesinde tedavülde olan karşılıksız basılmış dolardan elini çekmeli. Yok, buna güç yetmez deniyorsa dolar karşısında paramız pul olmaktansa tüm dünya kendi parasını kaldırarak dolarla alışveriş yapmalı.

Milli paraların kaldırılarak dolarla alışveriş yapılması önerime haklı olarak tepki gösterebilirsiniz. Burada bir realiteden bahsediyorum. Çünkü ABD, kurduğu üç kağıt ekonomisiyle paramızla oynayıp duruyor. Zaten bugün TL kullanmakla beraber her türlü fiyat ayarlaması dolara göre yapılmıyor mu? Doların inişinden ve çıkışından etkilenmiyor muyuz? Yok, biz başkasının parasını kabul etmeyiz dersek o zaman üretime dayalı bir ekonomiye hızlıca geçmemiz, sıcak para sirkülasyonu ile yaşamaktan kurtulmamız gerekiyor. Yoksa biz bu sömürgeci, terörist devletin kendisinden ve parasından daha çok çekeceğiz. 07.12.2017 Ramazan Yüce




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde