Ana içeriğe atla

Öğretmenlerin tatilini gören, Meclis'in tatilini niçin görmez?

Nasıl ki zenginin parası züğürdün ağzını yoruyorsa hemen hemen herkesin dilinde öğretmenin tatili var. Kimi dört ay, kimi üç ay, kimi beş, kimi de altı ay tatil yapıyorsunuz diye atış yapar. Ne zamanki bir bayram olsa, kar yağsa tatili kaptınız, hiç okula gitmiyorsunuz, öğretmen olmak varmış şu dünyada diye serzenişin, dertlenmenin, hasedin, gıbtanın, kıskançlığın haddi hesabı yok. Bilgisi olsa da olmasa da önüne gelen konuşur bu konuda. Ağzı olan konuşuyor denir ya, öyle bir şey bu. Ne edersiniz ki kimsenin ağzını büzemezsiniz.

Öncelikle şunun bilinmesini isterim ki öğretmenler temmuz ve ağustos olmak üzere yaz dönemi iki ay, on beş günü de şubatta olmak üzere toplam 2.5 ay tatil yapar. Bu tatil de öğretmene verilmiş bir haktan ziyade okullarda öğrenci olmadığı içindir. İşini-gücünü bırakıp öğretmenin tatili ile yatıp kalkanlar şunu bilsin ki dertlenmenin muhatabı öğretmenler değildir. Eğer bu konuda konuşmanın ötesinde bir şey yapmak istiyorsanız bunun çözüm yeri MEB'tir, siyasi iradedir, Meclistir. Mesele edindiğiniz bu konuyu ancak onlar çözer. Tabii Meclisi yerinde bulabilirseniz? Zira Meclis tatilde. Ekime kadar da devam edecek bu. Ne zaman çalışırlar, kaç gün çalışırlar, Genel Kurulda kaç kişi var, ne konuşurlar, bilinmez. Bir bakmışsın toplanmışlar, ardından tatil kararı almışlar. Yaptıkları tatilin haddi hesabı yok, diledikleri kadar da devam etmeme durumları söz konusu. 

Siz en iyisi "Öğretmen olmak varmış şu dünyada" demeyi bırakın da derdiniz tatilse vekil olmaya bakın. Esas tatil cenneti orası. Üstelik imkanları daha geniş orasının. Çalıştığınız zaman üç gün çalışırsınız, o da saat 15'de başlar, tartışırsınız ara verilir, kavga edersiniz Meclis tatil edilir. Seçim öncesi tatile çıkarsınız, seçim sonrası belli bir süre Meclisi açmazsınız...Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda kalır. İstediğin yere veya seçim bölgene git, el üstünde tutulur, elini cebine atmazsın. Dönüşte de harcırahını alırsın.  Olacaksanız böyle olun. Ne yapacaksınız öğretmen olup da. Bilmem ne kadar tatil yapıyor dediğiniz öğretmenin çoğu evinde tatil yapıyor. Tatili en iyi değerlendiren bir yıl boyunca biriktirdiğini vererek üç-beş günlüğüne tatil yapıp geliyor. Bence amacınız bağcıyı dövme değil de üzüm yemekse tevazuu bırakın, vekil olmaya bakın. Böyle bir yola girerseniz bahtınıza televizyondan duyduğunuz/duyacağınız bakanlık bile çıkar. Yok, bizim derdimiz yukarısı değil, onlara gücümüz yetmez, biz aşağıdakileri ezeriz diyorsanız bu ne kara vicdanlık böyle? Vurun abalıya! 

Sahi bu millet Meclisin yaptığı tatili niçin görüp bununla ilgili üç-beş kelam etmez de hep öğretmenin tatilini gündeminde tutar? Yok bizim derdimiz Meclis ve vekil değil, öğretmen diyorsanız, bir zahmet Meclise uğrayın, oradaki vekillere durumu anlatın, öğretmenlerin tatil yapmasına rızamız yoktur deyin. Onlar da teklif verip öğretmenin tatilini tamamen kaldırsınlar. Böylece elinizdeki emzik alınmış, ülkenin derdi de bitmiş olur; eğitim ve öğretimimiz zirve yapar.

Böyle yapın yapmaya da bunun bir bedeli vardır. Bir defa çocuğunuz sizi düşman beller, tatiller sizin yüzünüzden kalktı diye. Bir de boş ve avarelikten yaptığınız bu öğretmen tatili kalkarsa siz kendinize ne iş bulacaksınız? Haydi durmayın! Yaralı parmağa işeyin. Elinizi taşın altına koyun isterseniz. Sonra tatili daha da uzatmak istersiniz de bu sefer öğretmenler kabul etmez. Zira kendi düşen ağlamaz...
03.08.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde