Ana içeriğe atla

Birileri Sevindirilmemeliydi...

Yedi yıldır Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapan Mehmet GÖRMEZ görev bitimine üç yıl kala emekliliğini isteyerek başkanlığa veda etti. Gitmesine çoğunluk üzülürken bir kısım kendini bilmez de sevindi. Utanmasalar zil takıp oynayacaklardı.

Sevinenlerin başında 'Cübbeli' lakabıyla meşhur bir zat var. Attığı tweetiyle "Diyanet'e bundan tehlikelisi gelmemiştir diye düşünüyorum. Rabbim, vatana millete bağlı ve Ehli Sünnete sadık hayırlı bir reis nasip eylesin" diyerek başkana olan kinini kustu. Cübbeli yalnız değil bu konuda. Firari FETÖ tetikçisi de "15 Temmuz'un en kirli karanlık isimlerinden Mehmet GÖRMEZ gitti..." tweetiyle tiyniyetini gösterdi. Daha başka çukurlaşanlar da var. Bu da doğaldır bir insanı herkesin sevmesi mümkün değildir. Camiler çocuk sesinden mahrum kalmasın parolasıyla bazı camilerde oyun alanları oluşturmasına "Camileri kerhaneye çevirecekler" şeklinde evlere şenlik tepki gösteren TGRT'nin sözde ilahiyatçısı da çok sevinmiştir mutlaka.

Geldiği andan itibaren diyanete bir heyecan katan, insanlara ayakları yere basan bir dinin anlatılmasına sebep olan, okuttuğu hutbelerle gündem oluşturup camiye gelenleri bilgilendiren ilim adamı bir başkanın bu şekilde gidişi, görevi bırakması veya bıraktırılması birilerini özellikle bu tipleri sevindirmemek gerekirdi. Yerinde kalacaktı ki onlar gayzlarından çatlamalıydı. Bu sevinenlere inat başkanın yerine gelecek olan GÖRMEZ'in yerini doldurduğu gibi onu aşan biri olmalı. ‘Ki sevincimiz kursağımızda kaldı’ demek zorunda kalsınlar. Sayın başkanın icraat ve tasarruflarından memnun olan büyük çoğunluk da "İyi ki GÖRMEZ gitmiş, yerine gelen onu aratmadığı gibi turpun büyüğü çıktı heybeden. Çünkü bu, başkanın gidişine sevinenlerin korkulu rüyası oldu..." diyebilsin.

Yazıcıoğlu ile başlayan diyanetin itibarı, Bardakoğlu ile gün yüzüne çıkmış, Görmez ile zirve yapmıştı. Halk hiçbir DİB başkanını son başkan kadar sevmemişti. İlmi, samimiyeti, tevazuu, inisiyatif almayı onda görmüştü. Umarım bayrağı devralacak zirveyi koruduğu gibi daha ileriye taşır. Hükümet birilerine boyun eğerek silik bir kişiliği getirmez başa. Zira yaşadığımız 15 Temmuz tecrübesinden sonra ülkenin diyanete daha çok ihtiyacı var. Hiç olmadığı kadar önem kazandı diyanet.

Bu olay içimize sinse de sinmese de olan olmuştur. Bundan sonra kurumsallaşmayı ve kurumlarda kurum kültürü oluşturmaya ağırlık vermek gerekiyor. Ülkemizde maalesef başarı kişilere endeksli. Çünkü çoğu kurumumuz kurumsallaşmadı. Aslında kamu kurum ve kuruluşlarımızda kurumsallaşmayı sağlayabilsek bir yere veya Diyanet İşleri Başkanlığına kimin gelmesi önemli değildir. Siyasi irade istediğiyle çalışır. Atadığı başarılı olur ya da olmaz. Ayrılma esnasında kırılganlıklara sebebiyet verilmemelidir. Kalp kırmamaya özen gösterilmelidir. Çünkü her şey geçer ama gönül kırgınlığı kolay kolay geçmez. Ayrılıklar varsa “Yönetimde veya şu şu tasarruflarda farklılıklarımız ortaya çıktı. İstişare ederek farklı kulvarlarda çalışmayı uygun gördük…” şeklindeki bir açıklama; yorum yapmak isteyenlerin, zanda bulunanların, tarafları zedeleyici fikir beyan edenlerin önüne geçebilir, başkasına malzeme verilmemiş olur diye düşünüyorum.

İlmi derinliği olan, öncekilerden çok farklı bir başkan olduğunu gösteren sayın Görmez, görev süresi dolmadan koltuğu boşaltabilmiş, koltuğa yapışıp kalmamış, makam ve mevkiyi elinin tersiyle itebilmiştir. Hem gönlümüzde taht kurdu, hem de kubbede hoş bir seda bıraktı. Darısı yerine geleceklerde… 02/08/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde