Ana içeriğe atla

Vazifesi Sanki!

Bugün TEOG ikinci nakil başvurusunda bulunmak üzere bir tanıdığım evime geldi, tercihte yardımcı olmam için. Bir üst Anadolu İHL'ye gitmek istiyordu. Güvenlik numarasını kaybettiği için çocuğu yeniden alması için okuluna gönderdim. İlk gittiğinde okulunda sorumlu bir idareci bulamadığı için bekleyip bekleyip geri geldi. İkinci gidişinde nihayet tercihte kullanılacak güvenlik numarasını alabilmiş. Okuldan çıkarken sene içerisinde dersine giren bir öğretmen lafa tutmuş kendisini.

Konya'da orta seviyede bir Anadolu İHL'yi kazanan öğrencisini sanayinin içerisinde bir meslek lisesine gitmesi için epey bir dil dökmüş: "Dediğim meslek lisesine gidersen okul para veriyor, servis, yemek bedava, yatacak yeri var. Bir meslek öğreniyorsun, iş garantili. Okulu bitirir bitirmez patronlar hemen iş veriyor, yarın çok zengin olursun, paran çok olunca bizi falan beğenmezsin, babana söyle orayı tercih edin. Bu öneriyi sadece sana değil, tüm gördüğüm arkadaşlarına söylüyorum" diyor.

Çocuk geldi bana bunu anlattı. Sordum kendisine, o öğretmeninin branşı ne diye. Meslek dersleri, Siyer dersimize girdi, dedi. Bu adam okulda idareci mi, dedim. Hayır dedi. Pekiyi bu adam sene içerisinde size ders işledi mi dedim. "Kağıt dağıtır, bulmaca çözerdik. Mescide götürür, biz güreşir, o bizi seyrederdi, dedi. Dedim içimden öğretmenliğimin 25.yılını bitirdim, tecrübeliyim, her şeyi öğrendim. Ama görüyorum ki bu meslektaşımdan öğreneceğim çok şey var. Keşke beraber çalışsaydım onunla. Ondan gördükçe üzüm üzüme baka baka kararır misali ben de, peygamber zamanında mescitte güreş tutulur der, öğrencilerimi güreştirirdim devamlı mescitte. Hem çene patlatıp yorulmaz, onları seyrederken seyir zevkim gelişirdi. Demek ki bahtım açık değilmiş böyle ufku geniş birisiyle aynı ortamda çalışmak.

Tüm liseler bizimdir, hiçbir liseyi diğerinden ayırmam. Kendi çocuklarım dahil bana görüşümü soran herkese okul tiplerinin avantaj ve dezavantajlarını söyleyerek rehberlik yapmaya çalıştım, dilimin döndüğü kadarıyla hâlâ anlatmaya çalışıyorum. Tercih ve kararı veli ve öğrenciye bırakırım.

Yanında velisi olmayan ve kendisine kanaati sorulmamış bu adam kim? Bu vazifeyi, bu yetkiyi nereden buluyor? Daha ortaokulu yeni bitirmiş, rüştünü ispatlamamış bir çocuğun kafasını nasıl karıştırır böyle? Bu adam bildiğim kadarıyla tercihlerde falan görevli değil. Haydi okulunu ziyarete geldi diyelim. Ne karışır bu işlere? Haydi karıştı diyelim. Zaten İHL'yi tercih edip kazanmış bir çocuğa başka bir okul türünü tavsiye etmesine ne demeli? Vazifesi sanki. Bunu yapan adam bir ilahiyatçı. Üstelik şehrin en gözde İHO okulunda çalışıyor. İHO'yu okuduktan sonra okuduğu okulun devamı olan bir liseyi kazanan çocuğu ayartma yetkisini nereden alıyor? Ya da kim veriyor ona bu yetkiyi. Üstelik tek öğrenciye değil, tüm gelenlere böyle tavsiye ediyormuş. Hani çocuk çok düşük puan alır, herhangi bir yeri kazanamaz veya açık liseye gitmek ister de en azından bir meslek sahibi olsun diye öneride bulunsa gam yemeyeceğim. Ki bu ülkenin zenaat öğrenecek nesle ihtiyacı vardır. Bir ülkenin geleceğidir buralar. Vasıflı elemanın yetişeceği yerlerdir. Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır bu konu. Ama şimdi konum ve derdim bu değil.

Anladım ki bu okulların en büyük düşmanı içlerindeki bazı ilahiyatçılar. Hiç dışarıda düşman aramaya falan gerek yok. Bu okulların başka düşmana da ihtiyacı yok, böyleleri yeter de artar bile. Umarım her okulumuzda yoktur böyleleri.

Dersinde öğrencilerine dersi bırakıp güreş öğreten, sosyal mı sosyal, bir o kadar da öğrencilerine meccanen rehberlik yapan bu öğretmenimize sahip olmak isteyen yöneticilerimiz varsa çok üzülmeyin. Öğretmenimizin hizmet puanı yaşına göre çok yüksekmiş. Sizin yapacağınız böyle bir değere iltifat edip okulunuza nakil istetmek. Zira marifet iltifata tabidir. İyi değerlendirirseniz okulunuzdan güreş takımı bile çıkarır, rehber öğretmeniniz yoksa çocuklara rehberlik de yapar. Yeter ki siz çalıştırmasını bilin. Zira at sahibine göre kişner...Alın tepe tepe kullanın... Üstelik dini duyarlılığı da yüksek. Öğrenciyi dövmek istediği zaman çocuğa ellerini yanaklarına koymasını söyler, elinin üzerine vururmuş. Niçin böyle yaptırıyorsunuz diyen öğrencilerine "Yüze vurmak haram da ondan" diyormuş. 21.08.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde