Ana içeriğe atla

Evdeki çamaşır makinesi ne işe yarar?

Yan taraftaki fiş kuru temizleme bedeli. 1 pardesü, 1 kaban ve 2 ceket. Hediyesi 97 TL. Nakit verirsen 90 lira. İçinizden para mı bu, sudan ucuz diyebilirsiniz. Ucuz mu, pahalı mı? Anlayışınız ve bakış açınıza göre değişir.

Eskiden beri var olan kuru temizlemecilik günümüzde daha öne çıkan bir sektör haline geldi. Çünkü giyim adına beğenip aldığımız ne varsa hemen hemen hepsi kuru temizlemelik. Ceket, palto, pantolon ne varsa hepsi kirlendikten sonra kuru temizlemeciye gidiyor. Son yıllarda giyim üzerine ne alırsan "Makinede yıkanmaz, kuru temizlemeye götürün" uyarısı var. Evde yıkanmak üzere kala kala iç çamaşırı, çorap, kazak ve fanila kalıyor. Biz her şeyi kuru temizlemeye götüreceğiz de evlerde beyaz eşya olarak çamaşır makinelerini niçin kalabalık ederiz? Kalkmaz, inmez, ağır mı ağır makinelerin ne işi var evlerde? Niye o kadar para bağladık o zaman? Niçin 5 kg olan çamaşır yıkama kapasitesini artırarak 8 kiloya çıkardık?

Ben giyim üzerine çalışsam, mağazamın yanına bir kuru temizleme  açar, ürettiğim elbiseyi tek şartla bedava verir, kuru temizlemeye bana getireceksiniz derim. Paraya da para demem.

Akıl havsalam almıyor bu gidişata. Dünyanın parasını vererek elbise alıyorsun. İş elbise almakla kalmıyor, kirlenince yine masraf. Aldığın elbise, sonra her temizleme bedelini düşündüğün zaman üzerimizdeki elbiseler kaça mâl oluyor? Yemeğimizi dışarıdan yiyor, elbisemizi dışarıya yıkatıyoruz, o zaman bu evleri niçin kullanıyoruz? Giderekten evleri sadece otel olarak kullanacağız. Aslında eskisi gibi alacaksın eline tokurcağı. Yıkayacaksın elinde. Hem ucuz, hem maliyetsiz, hem de vücudu çalıştırmış oluruz. Ama millet tefe koyar kişiyi bu asırda. Hanım evi terk eder, bu adam çağdışı kalmış diye.

Aldığımız nefesin bedava olmasına şükredelim en iyisi biz. Bunun dışında her şey para. Yaşarsan... 21.08.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde