Ana içeriğe atla

"Baba ben milletvekili olacağım" ***

-Yavrum! 16 yaşına geldin, şurada lisenin bitmesine ne kaldı? Doğru dürüst kendini derslerine vermiyorsun? Sen, hep dijital oyunlarla vakit geçiriyorsun. Görüyorum ki sen hala sorumluluğunu üstlenemedin. Sen bu temponla üniversitede iyi bir bölüm kazanacağına inanıyor musun?
-Elimden geleni yapıyorum baba. Kendimi daha fazla zorlayamam. Günde birkaç saat bilgisayar oyunu oynuyorum, tüm arkadaşlarım oynuyor. Ben oynamayayım mı? Çocukluğumu yaşamayayım mı?
-Çocukluğunu yaşa yaşamaya. Ama derslerini de ihmal etme. Benim senden istediğim gönlümden geçen iyi bir bölüm değil. Unutma ki kazandığın bölümü değil, ben senin çabanı takdir edeceğim. Önce bir hedef koymalısın kendine.
-Hedefim var benim baba!
-Neymiş hedefin? Bir de ben duyayım.
-Milletvekili olmayı düşünüyorum. Hem kendimi hem de sizi kurtarmış olurum.
-Bu yaşta…Güldürme beni!
-Gülmeni gerektiren bir durum yok. Sen bana hedef koy demedin mi. Al sana hedef.
-Oğlum 16 yaşındasın daha. Milletvekili olmak demek, sorumluluğunu üstlenmen demektir. Haydi bundan geçtim, para demektir. Seçim çalışması yapman için parayı nereden bulacaksın?
-Ne varmış yaşımda? Anayasa referandumuyla birlikte 18 yaşını dolduran vekil olabiliyor. Kalmadan bitirebilirsem lise biter bitmez,  vekilliğe adaylığımı koyacağım. Üstelik sorumluluğumun da farkındayım.
-Oğlum! Adamın canını sıkıma! Ne sorumluluğundan bahsediyorsun? Daha sen doğru dürüst ekmek almaya bile gitmiyorsun, gelen misafire izzet-ikram yapmıyorsun. Üstelik misafir gelince fellik fellik kendine yer arıyor, odandan dışarı çıkmıyorsun.
-Böyle deyip de moralimi bozma. Hedef dedin ben hedefimi koydum, saygı duymanı istiyorum. Sonra oğlun vekil olacak, sevinmelisin buna.
-Oğlum macera ve serüvene kapılma. Sen vekil olmayı kolay mı sanıyorsun? Bu evde macera istemiyorum. Hele hayal hiç!
-Denemekten zarar gelmez baba! Sen demiyor muydun inanmak başarmanın yarısı diye. Bu işler, hayalle başlar…
-Oğlum! Beni el aleme, eşe-dosta rezil etme. Böyle havada uçma, ben senin çok para kazanmanı, şöhret olmanı değil, elinin ekmeğini yiyeceğin bir işin, bir mesleğin olsun istiyorum.
-Eve çok paranın girmesi, oğlunun itibar sahibi olması fena mı? Kendin olamamışsın, bari bana engel olma!
-Oğlum, her şeyden geçtim. Vekil aday adaylığı için müracaat parasını nereden bulacaksın? Daha harçlığını benden alıyorsun.
-Sen bana vekillik müracaat paramı ver, propaganda için de biraz para ayır, şansımı deneyeyim. Bu işler denemeyince olmuyor biliyorsun.
-Oğlum! 18 yaşında vekilliğe müracaat edince el, adama ne der? Ayıplamaz mı bizi.
-Niye ayıplayacak baba! Devlet 18 yaşını dolduran vatandaşlara önce seçme, şimdi de seçilme hakkı verdi. Bu şans bir daha elime geçmez. Benim için bir fırsat bu.
-İyi de milyonlarca 18 yaşını dolduran gençler arasında nasıl vekil seçileceksin? Bizim etimiz ne, budumuz ne?
-Baba! Tüm siyasi partiler aday belirlerken nasılsa en genç vekil adayı bizde diye caka satmayacak mı? Bu ne demek? Hepsi az da olsa 18’ini yeni bitirmiş kişilerden aday gösterecek. Bu şans niye bana gülmesin. Sonra olan anasının karnında mı vekil oluyor? Oturduğum yerden bana vekillik vereceklerini mi sanıyorsun? Bunun için “Ya çıkarsa” demek gerekmiyor mu? Senin hesabına göre bu işlere çok kişi müracaat edecek, bize çıkmaz, diyorsun. Bu milletin büyük bir çoğunluğu para verip piyango bileti almıyor mu? Yine toto ve loto adı verilen şans oyunlarına bel bağlamıyor mu? Sanki bu şans oyunları her oynayana çıkıyor mu? Herkes “Ya çıkarsa” deyip oynuyor, sonunda birkaç kişi gülüyor. Ben de şansımı deneyip “Ya çıkarsa” deyip vekillik düşünüyorum. Lütfen önümü kesme. İşin başında da moralimi bozma.
-Üniversite ne olacak? Okumayacak mısın? Ya askerliğin?
-Hepsini yapacağım. Vekil olduktan sonra hedeflerimde hem üniversite okumak var, hem de askere gitmek.
-Nasıl olacak bu?
-Nasıl, nasıl olacak? Sen Meclisi okul gibi ya da devlet memuru gibi günlük yoklama yapılan yer mi sanıyorsun? Vekil seçildikten sonra kazandığım okula arada bir giderim, önemli oylamalarda liderimin talimatıyla Meclisteki yerimi alır, liderim nereye diyorsa ona göre parmak kaldırır, sonra işime bakarım. Askerlik için de bedellilik düşünüyorum. Bunun için Meclise vereceğim ilk önerge, “Askerliğini yapmamış vekiller, askerlik yükümlülüğünü hiç askere gitmeden bedelli olarak yapar. Bedeli de Meclisin bütçesinden karşılanır.” şeklinde olacaktır.
-Git oğlum! Senin aklın bir karış havada. Ortada fol yok, yumurta yok, sen daha şimdiden uçuyor, Meclise önerge bile veriyorsun. Ayakların yere bassın artık. Sen daha lisede okuyan, liseyi bitirememiş bir çocuksun.
-Bana niye kızıyorsun ki? Bana kızacağına bana seçilme hakkını verenlere bir şey söyle o zaman. Onlar bunu çıkarmışsa demek ki bana güveniyorlar, mutlaka bir bildikleri vardır.
-Git ne halin varsa gör. Ama bu işler senin hayal ettiğin gibi olmaz. Kendini şimdiden darı ambarında görmesen iyi olur. Yoksa hayat çekilmez olur.
-Senin oğlunum, ama gördüğüm kadarıyla benim hayallerimle başa çıkamıyorsun. Unutma ki benim hayallerimin ulaştığı yere senin gerçekliğin asla ulaşamaz. Oğluna, haydi oğlum diye moral vereceğine şimdiden demoralize ediyorsun. Vekil olursam hatırlatırım bunları sana.
-Şimdiden hayırlı olsun o zaman, ne diyeyim? 04/02/2018, Ramazan Yüce, Konya



*** 04/02/2018 günü haberladik'te yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde