Ana içeriğe atla

Yurtlarda Görülen Tecavüz Vakaları *

İnsanlık tarihi kadar eskidir tecavüz ve istismar olayları. Günümüzde mi çok artış gösteriyor, yoksa eskiden vardı da üstü mü kapatılıyordu? Öyle zannediyorum eskiden üstü kapatılan bu tür istismar vakaları günümüz iletişim araçlarıyla gün yüzüne çıkıyor/çıkarılıyor.

Gün geçmiyor ki bir ilimizden tecavüz ve istismar vakaları gelmemiş olsun. Sanki sıraya binmiş gibi. Toplumda büyük bir infiale sebebiyet veren bu tür menfur olaylar pek kesileceğe de benzemiyor. Fırsatını bulan uçkurunu düşkünler insanımızın hayatını karartıyor, toplumu lekeliyor. Bu kadar tepkinin olduğu bir ortamda bu tür olayların azalacağı yerde artarak devam ediyor olması pek hayra alamet değil. Allah’tan korkuları olmayan bu sapıkların -gördüğüm kadarıyla- toplumdan utanması da yok.

Günümüzde çocuğa yapılan istismar ve taciz olayları daha bir ön planda. Nerede bir öğrenci yurdu var, buralarda bu tür vakalar meydana gelebiliyor. Çoğunluğu da ilköğretim ikinci kademe dediğimiz ortaokul talebelerinin başına geliyor. Anladığım kadarıyla sapıklara ekmek, küçük çocukların yoğun yaşadığı yurt ortamlarında çıkıyor. Çünkü çocuklar korumasız ve başına ne geleceğini bilmiyor. Öyle zannediyorum sapıklar bu ortamı iyi değerlendiriyor. Pekiyi bu sapıkça hareketler böyle devam edip gidecek mi? Devletin, yurt yetkililerini, anne ve babaların bu konuda ne tür bir tedbir düşündüklerini merak ediyorum. Yoksa başa gelen çekilir diye köşemizde veya koltuğumuzda oturmaya mı devam edeceğiz?

İşe yurt hayatı ve ortamından başlamak lazım diye düşünüyorum. Yurtlar mercek altına alınmalıdır. Günümüzde yurt hayatı bir zorunluluk mu? Olmazsa olmazlardan mıdır? Haydi diyelim ki yurtlar barınma ihtiyacını gidermektedir. Üniversite öğrencisini anladım. Haydi her yerde lise yoktur,  liseli öğrenciler için de yurt düşünülebilir diyelim. Ortaokul çocuklarının anne ve babasından ayrı ve uzak bir şekilde yurt ortamlarında kalması hiç pedagojik değildir. Ki bugünkü ortaokula başlayan çocuklar geçmişin ortaokul öğrencisi değildir. Çocukların fiziki gelişimine bakarak bunları ortaokul öğrencisi olarak görmek yanlıştır. Fizîken boy-pos atan bu çocuklar zihin ve beyin yönünden tam gelişmiş değildir. Daha hayatın ne olduğunu dahi bilmezler. Ne işi var ortaokul talebesinin yurtta? Bugün en ücra köylerde bile ortaokul var.

Hiç lafı, sağa-sola eğip-bükmeden ortaokul çağındaki çocuklara ait ne kadar yurt varsa kapatılmalıdır. Bu yaştaki çocuğun yeri, anne ve babasının yanıdır. Ya yaşadığı yerdeki okulda çocuğunu okutur, ya da çocuğunun geleceğini düşünüyorsa imkanı olan yere evini taşır. Çünkü adı ister yurt, ister kurs ne olursa olsun ortaokul öğrencilerinin barındığı yurtlar sapıklar için iyi bir potansiyeldir. Bu yurt ortamı ister devletin olsun, ister özel sektöre, veya herhangi bir cemaate ait olsun, acilen kapatılmalıdır.  Çocuğumuzu kurtaracağız derken kendimizin ve çocuğumuzun ömrünü, hayatını ve geleceğini karartmayalım. Unutmayalım ki bugün başkasının çocuğunun başına gelen, yarın benim çocuğumun başına gelecek demektir.

Değinmek istediğim ikinci bir yön ise cinsel istismar ve taciz olaylarının meydana geldiği yurdun isminin basın yoluyla zikredilmesi, fotoğrafının çekilip yayımlanması. Bu tür olaylar önce basına veriliyor, birkaç gün yazılıp çiziliyor. Etraf yeterince koktuktan sonra ardından yayın yasağı konuyor. Yurdun adının zikredilmesini, basına çıkarılmasını uygun görmüyorum. Farz edin ki sizin çocuğunuz o yurtta bir öğrenci. Çocuğunuz tacize uğramadı. Yurdun adı basına çıkınca senin çocuğunun o yurtta kaldığını bilenler sizin çocuğunuza ne gözle bakacaklar? Çocuğunuzun yüzüne bakıp acaba demeyecekler mi?   Bu tür olayların üstü kapatılsın demiyorum. Sapığa ve ihmali olanlara en ağır ceza verilsin, hatta tacizciye ilave olarak hadım cezası uygulansın.

Değinmek istediğim bir başka husus, taciz olayı çıktığında bir kesimin susması, savunmaya geçmesi veya görmezlikten gelmesi, diğer kesimin “Bak bak! Yine bir cemaat yurdunda bir taciz skandalı” diyerek olayın üzerine atlaması var. Bir başka zaman da diğerlerine ait bir yurt veya benzeri yerlerde taciz olayı vuku bulunca diğer taraf sessiz kalırken bu tarafın saldırıya geçmesi. Bu, senin tacizcin benimkini yener…Bak, bizi ayıplama! Bu tip olaylar sizde de oluyor” demeye getiriyor.

Herkes şunu bilsin ki tacizcinin insafı yoktur. Şu kesim yapar, bu kesim yapmaz demeye gelmez. Onların dinleri-imanları, uçkuruna çalışmaktır; ceza falan vız gelir. Birinin hayatı kararacakmış, yarın bu iş ortaya çıkınca herkese karşı mahcup olacağım diye bir dertleri yoktur. Zira onların beyinleri uçkurlarına bağlıdır. Tilki gibidir onlar. Nasıl ki tilkinin yüz planından 99’u horozu haklamak üzerine ise bunların da gecesi-gündüzü kimi istismar edeyim diye düşünmekle geçer. 25/12/2017 Ramazan YÜCE

* 10/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde