Ana içeriğe atla

"Müslümansan bunu paylaş"

Öyle zannediyorum, başlık garibinize gitmiştir. Gitmesi de lazım. Zaman zaman bu şekilde mesajlar gelir. Bazen özelden, bazen de genel bir paylaşım olarak ekranıma düşer. Size de gelirdir mutlaka böyle mesajlar. Sahi size böyle bir mesaj gelince siz ne yaparsınız? Burada mevzubahis olan benim Müslümanlığım deyip paylaşıyor musunuz? Yoksa benim gibi inadım inat deyip kulak ardı mı edersiniz?

Kimse kusura bakmasın ama kimsenin bir başkasının Müslümanlığını sorgulaması söz konusu bile olamaz. Hele bir paylaşımı yapmadığım takdirde asla ve kat'a kâfir olmam. Üstelik eksik de olsa din konusunda biraz mürekkep yalamış birisiyim. Kendimi bildim bileli bildiğim İslam'ın esasları da bellidir. Bu esaslar içerisinde böyle bir şart da yok. Hal böyleyken ne diye baskı uygulama yoluna gider bazıları? Tamam gönderdiğin şey ne ise senin için bir anlam ve önem arzedebilir, acilen paylaşılmasını gönlünüzden geçirebilirsiniz. Bunun yolu kendi sayfanızda paylaşıp herkesin okumasını veya izlemesini sağlamak olmalıdır. Benim arkadaş grubum fazla değil denirse paylaşımını herkes görebilir şeklinde değiştirebilirsin. Marifet, iltifata tabidir. İsteyen beğenir, dileyen yorum yazar, hatta sayfasında paylaşır. Kimsenin vatandaşın değer verdiği değerlerini bu şekilde baskı altına almaya kalkması doğru değildir. Sonra etin ne, budun ne ki "Paylaşmazsan Müslüman değilsin" diye fetva vermeye kalkıyorsun. Bu ne cesaret! Unutma ki yarım hoca kişiyi dinden çıkarır. 

Sosyal medyadaki paylaşımlar sadece bununla sınırlı değil: "Türk'sen paylaş...Türk'sen zaten paylaşırsın. Beğendiysen bir kez paylaşır mısın? Nokta dahi olsa yorum yaz. Kaç kişi beğenecek bakalım..." gibi neler görürsünüz neler. Bu ve benzeri yollarla herkese baskı yaparak ne yapılmak isteniyor? Anlamış değilim. Açıkçası kaba veya nazik paylaştırma baskısı hissedersem ne beğendiğimi beğeniyor, ne yorum yazıyor, ne de paylaşıyorum. İnadım inattır. Paylaşmadığım için ne Müslümanlığıma halel gelir, ne de Türklüğüme.

Bir de açık veya gizli gruba ekleyenler var. Bunların niyeti de ne çok üyeye sahip olduklarıyla caka satmak ve kendi yazıp paylaştığını gruptakilere dayatmak. Başka da bir şey düşünemiyorum. Ne diyeyim Allah ıslah etsin. Allah'a yakın, bana uzak olsunlar... 24.12.2017 Ramazan Yüce


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde