Ana içeriğe atla

Meb'de görev yapan ilahiyat mezunları üvey evlat mı?

Ülkemizde hac farizasını yerine getirmek için her yıl rekor düzeyde bir başvuru olur. Suud yetkililerinin koyduğu kota gereğince her yıl ortalama 70-80 bin kişi gidebilmektedir bu kutsal görevi ifa edebilmek için. Yazılalı 6-7 yıl olmasına rağmen çıkmayıp hala sırasını bekleyen sanırım yüz binlerce hacı adayımız var. Bu konuda Türkiye'nin yapabileceği bir durum yoktur. Bu konuda son söz Suud yetkililerinde.
***
Her yıl kur'a yoluyla hac vazifesi çıkan hacılarımıza refakat etmek, onlara mukaddes beldede rehberlik yapmak için DİB, kendi personelinden görevli göndermektedir. Bu yol ile giden diyanet görevlileri hem hacılarımıza yardımcı oluyorlar, hem de hac görevini icra etme imkanı buluyorlar. Hac organizasyonunu yapan Diyanetin kendi personelini görevli tayin etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Rabbim daha fazla gitmeyi, hacılarımıza yardımcı olmayı ve haclarını kabul etmeyi nasip etsin. Yüzbinlerce kişi parasıyla sıra beklerken bu görevlilerin genç yaşta gidip gelmeleri, bilgi ve kültürlerini artırmaları onlar adına sevindirici bir durumdur.

Benim derdim ve sıkıntım görevli olarak hacca gitme konusunda MEB'de görev yapan İHL Meslek Dersleri ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine bu kapı niçin açık değildir. DİB'de gören yapanlar nasıl ehil iseler okullarda görev yapan din öğretmenleri de o kadar ehildir. İçlerinden çok az kişi kendi imkanlarıyla gidip gelmişlerdir hacca. Ama çoğuna gitmek nasip olmamıştır. Üstelik derslerde hac konusu işlenirken bu öğretmenler haccı ve önemini anlatmaktadırlar. Görerek anlatsalar öyle zannediyorum öğrencilerine daha faydalı olurlar.

Sahi MEB'de görev yapan bu öğretmenlerden DİB ve MEB niçin faydalanma yoluna gitmez. Bu her iki kurum niçin aralarında bir protokol imzalamaz? Kanuni bir engel mi var aşamadıkları? Ya da ihtiyaç olarak görmüyorlar mı? Yoksa Diyanet; kendi personelimiz yeterli, başkasını istemem mi diyor. Mesele nedir bilmiyorum, bu konunun daha önce dile getirilip getirilmediğini de bilmiyorum. MEB ve DİB bu konuyu mesele edinmişler midir? Ya da dert edinmeyi düşünmek isterler mi? Bu konunun ivedilikle ele alınıp vüzuha kavuşturulmasında fayda vardır diye düşünüyorum.

Son yıllarda bu  iki kurum zaman zaman "Okullar hayat olsun" gibi ortak protokol imzalayıp din görevlileri yaz dönemlerinde okulları kurs amaçlı kullanabilmektedir. Yine ramazan ayı geldiği zaman camilerde vaaz vermek için bu öğretmenlerden fahri olarak faydalanmaktadır müftülükler. Aynı birliktelik hacca görevlendirme konusunda niçin düşünülmesin. Üstelik DİB'de görev yapan din görevlilerinin de hocasıdır bu okullarda görev yapan öğretmenler. Bu imkanı çok görmeyin bu okulda görev yapanlara. Onlara da bu imkanı verin. Öğrencisi gidebiliyor, fakat öğretmeni gidemiyor. Bu bir çelişkidir.

Öğretmenlerin okul zamanı izinleri sorun olur denirse başlangıç olarak 15 tatili ve yaz dönemlerinde umre görevlisi olarak gönderilmekle başlanabilir bu işe. Görevli gidecek öğretmenler ücretsiz izin alarak da bu görevi ifa edebilirler. Hatta öğretmenlerden belirli miktar ücret de alınabilir.

Sözü uzatmadan MEB ve DİB bu konuya bir el atmalı. Tek suçu Diyanet'de çalışmamak olan bu öğretmenlere hacca görevli gitme imkanı verilsin. Gördüklerini, çektiklerini hakka'l yakin yaşamış birileri olarak öğrencilerine anlatabilsinler. Çok görmeyin bu öğretmenlere bu ibadeti yerine getirmeyi...

Hayra sebep olan hayrı yapan gibidir... Vesselam. 27.11.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde