Ana içeriğe atla

Maksadın dışında anlaşılma

Şaka, hayatımızda zaman zaman kullandığımız yollardan biridir. Çünkü hayatın bir parçasıdır. Zira hayat hep ciddiyet ve resmiyetten ibaret değildir. Şakadan amaç aradaki muhabbet ve sevgiyi artırmaktır. Hayat hepten ciddiyetten ibaret olsaydı sanırım bu yalan dünya çekilmez olurdu.
Hz Muhammed, hayatı tamamen bir mücadeleden ibaret olmasına rağmen zaman zaman da olsa hayatında mizaha yer verdiğini görmekteyiz. "Beni bir deveye bindir" diyen birine Peygamberimiz: "Seni yavrusuna bindireceğim" deyince adam şaşırır: "Ben yavrusunu ne yapayım" der. Peygamberimiz: "Her deve birinin yavrusudur" cevabı verir. Yine bir yerden geçerken, cennete girmek istediklerini temenni eden kadınlara Peygamberimiz: "Siz yaşlı kadınlar, cennete giremezsiniz" buyurunca kadınlar korku ve hayret içinde üzüntülerini dile getirince Peygamberimiz: "Ancak genç ve güzel olarak gireceksiniz" cevabı verir. Az önce şaşıran kadınlar gülmeye başlarlar.
Espriden amaç, insanları hayatın dertleri arasında bir nebze de olsa gülümsetebilmektir. Yapılan şakalar hedefine varırsa tadından yenmez. İnsanlar dertlerini unutarak gülüşmeye başlarlar. Ya bir de maksat anlaşılmayıp yanlış anlaşılmalara sebebiyet verirse işte o zaman şaka yapıp yapacağına pişman olur insan. Çünkü kaş yapayım derken göz çıkarılmıştır. Bu durumda şaka yapmayı bir tarafa bırakıp geri kalan zaman ve ömrünü gönül almak için çaba sarf edersin. Espri yapmada sanat vardır, gizem vardır, birden fazla anlama gelme vardır, tersini kastetme vardır; bir yere, birine tevriye vardır.
Her insan şaka yapamaz. Bazıları yapmayı dener. Fakat ağzına, yüzüne bulaştırır. Her insan da şakadan anlamaz. Her yapılan şakayı ciddiye alır. Bu yüzden şaka yapılmaması gerekir. Bazıları da çok alıngandır. Mıknatıs gibi her konuşmayı üzerine çeker. Hasılı her insan şaka yapmamalı,  şaka yapılacak kişiyi iyice tanımadan şakaya başvurulmamalıdır. Şakanın ortamı iyi ayarlanmalı, şaka yapılacak kişi rencide edilmemeli.
Sözün özü, espriyi her insan yapamaz. Her insan da espriden anlamaz ya da anlamak istemez. Çünkü çoğu zaman ters tepebilir. Yeni tanıştığım biri, gelmekte olan bir köpeği göstererek yanımdakine: "Köpekten çok korkarım, buraya gelirse beni korur musun" şeklinde samimi bir düşüncesini aktarınca, bizde söylenen bir sözü ifade ettim: "Korkmanıza gerek yok, zira kötülere bir şey olmaz" şeklinde.
Söylerken de alınmasını hiç hesaba katmamıştım. Bu söze alındı beklemediği bu söz karşılığında yanımdaki kişi: "Ben kötü müyüm" dedi hemen. Aslında bu söz Anadolu'da çok söylenir, kime söylense  herkes güler geçer. Sonra muhatabımı yeterince tanımıyorum ki kötü olduğunu kasdetsem. Zira yeni tanıştım. Ayrıca yeni tanıştığım kişiyi iyice tanıyıncaya kadar hakkında müspet düşünürüm. Zaten kötü olsa kötü olduğunu ifade etmezdim. İlk başta şakadan alındığını düşündüm. Sonra gerçekten alındığının farkına vardım geç de olsa. Her ne kadar gönlünü almaya çalışsam da kırılan kalbi yeniden tamir etmem maalesef mümkün olmuyor.
Bu yüzden ortamına, kişinin o anki pozisyonunu hesaba katmadan, espri yönünün olup olmadığını test etmeden, iyice tanımadan herkese şaka yapılmaması gerektiğini anladım. Ama ne yaparsınız ki, maalesef "Dilin kemiği yok." Aniden çıkıveriyor hemen ağızdan. Tıpkı bir ok gibi. 28/11/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde