28 Kasım 2016 Pazartesi

Dünyada hep kazanan kesim

İnsanlara dünyayı dar edip kendisi dört köşe olan bir  kesim var: bankacılık. Darda kalanın elinden tutan iyilik meleği görünümündedir. Güler yüzle karşılar seni, hem de kapıda. Odasına kadar götürür. Çay, kahve ardı arkasına gelir. Öyle bir ilgi ve alaka gösterir ki, "Ben neymişim be" dedirtir insana kendi nefsi. Gururu okşanır.

İpler bankacının elindedir. Sen çayını yudumlarken: "Efendim çayımızı içerken bu arada şuralara da bir imza atıverelim, formalite yerine gelsin" der görevli. Oturup okumaya kalksan bir haftanı alır o küçücük sayfalar dolusu yazılar... Görevlinin dostane tavrı öyle güven verir ki formalitenin lafımı olur. İhtiyaç sahibi parmağıyla gösterilen her yere imza atar, ne olduğunu bilmeden. Kapıya kadar da uğurlar bu sevimli misafirini. Çünkü  verdiği tavuk ona kaç tane kaz getirecekti. Vatandaşı yakarken kendisi ihya olacaktı. Belki de prim verilecekti kendisine. Kara listeye bir kişi daha almanın sevincini uzun süre taşır içinde. Bu sevinç yeni bir av buluncaya kadar da devam eder.

Kredi çeken günü kurtarmanın sevinç ve mutluluğu içerisinde evinin yolunu tutar: "Öder giderim Allah Kerim nasılsa" diyerek. Aldığı paraya dokunmadan borçlarına yatırır. Borcunu bir kaç ay öder. İşler tıkırındadır. Üç-beş ay sonra ev ve iş yerinde yaptığı hesap çarşıya uymamaya başlayınca bir-iki ay daha sağdan, soldan bulduklarıyla yatırır borcunu. Sonra tıkanır kalır. İmdada bir başka banka çıkar. Çünkü elden gelenle öğün olmuyor. Şu banka, bu banka derken sırayla ne kadar banka varsa ondan alır, diğerine yatırır. her yatırdığında bir yeri kapatmaya çalışırken yeni bir delik açar. Bir müddet sonra ilgi, alaka ve kredisi bol olan iyilik melekleri tarafından tüm kapılar kapanmaya başlar. Her hareketinde daha da aşağıya doğru batar. Gece gündüz bir düşüncedir alır artık. Piyasaya yapılan borç, tefeciden alınan para da cabası. Çünkü delik o kadar büyük ki kapatmak mümkün değil. Tırnaklarıyla kazıdıkları bir bir yok bahasına gitmeye başlar. Sonunda evine varıncaya kadar el konur haciz yoluyla. Ayıldığı zaman bataklığın en dibindedir artık. Sıfırın tüketildiği yerdir burası. Doğduğu andan daha geriye düşer. Zira doğduğu zaman borcu yoktu. Şimdi ise elde, avuçta hiçbir şey kalmadığı gibi kar topu gibi her geçen gün büyüyen borç ve faiz sarmalı vardır sırtında. Şu geçici hayatın zindan edildiği andır bu an. Artık bundan sonra yaşansa da tadı olmaz. Ne yediğinden zevk alırsın ne de içtiğinden. Bir çuval inciri berbat ettiğin yetmediği gibi çoluk çocuğunun yüzü de gülmez olur artık. Ne gelen telefonlara cevap verirsin, ne de millet içine çıkarsın. Çünkü her arayan borcu için arar. Kapısını aşındırdığın dostların bir müddet sonra seni görünce yolunu da değiştirmeye kalkar.

Allah kimseyi düşürmesin, düşenleri de tez elden kurtarsın. Hangi birine, kaçına üzüleceksin. Her yerde, her zaman karşına çıkıyor maalesef böyleleri. Piyasa bankazedelerle dolu. Banka görevini yapmıştır. Zira onun görevi ocak söndürmedir. Eserleriyle gurur duyar. Kendisi de en fazla kar ve kazanç elde eden kurum olarak ilk sıralarda yer alır.

Ne yapar ne edersin böyle durumlar için. Aşağı aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali. Bu modern görünümlü iyilik melekleri bu dünyada paraya para demesinler, kazanmaya devam etsinler. Bu kadar mağdurun hesabını öbür dünyada nasıl verecekler, merak ediyorum. Bunlar dünyada mağdurun sırtından gelecek satın alan kişilerdir. Mağdurluk üzerinedir kazançları. Mağduru da anlamam anlamasına. haydi bir an için mağdur oldu, denize düşünce yılana sarıldı diyelim. Bu para üstünden para kazananlar, Allah ve Rasülüne savaş açanlar söndürdükleri ocaklara rağmen nasıl rahat bir şekilde nefes alabiliyorlar. Anlamadım gitti...

Allah ıslah etsin bu sistemi kuranları ve bu sistem içine insanları çekip mağdur edenleri... 28/11/2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder