Ana içeriğe atla

Bundan Sonrasını Bu Çocuğun Gittiği Okul Düşünsün!


İki yıldır dersine girdiğim bir öğrencinin annesini her gün okulda gördüm. Çocuğuyla haftada bir derste karşı karşıya geldim. Annesiyle ise hemen hemen her gün.  Veliyi her gün gördüm okulda. Her gördüğümde bir öğretmenle görüşür buldum. Beni gördüğü zaman da sağ olsun beni hiç es geçmedi. Ya çocuğunun durumunu anlattı, ya çocuğunun durumunu sordu. Zaman zaman çocuğunun dersimle ilgili soru çözmediğini, bunun için ne yapması gerektiğini hatta bazen daha da ileriye gidip derste soru çözmem ve  eba’ya soru göndermem gerektiğini de hissettirdi. Bazen de hangi test kitabını kaynak olarak alması gerektiğini sordu. Sınav tarihiyle ilgili kendince bir sıkıntı görmüşse oğlundan önce kadın beni buldu: “Hocam sınav tarihini şu güne alsak, çocukların o gün şu dersten sınavı var, üstelik o gün okul deneme yapacakmış, çocuklar için puan önemli biliyorsunuz” gibi taleplerde bulundu. Beni öğretmen odasına bulamamışsa dışarıdan buldu. Önümde çocuğu mu okudu, kadın mı bilemedim gitti.

Kendisine ne okul ne şahsım bugüne kadar hiç kusur işlemedik. Ne sorduysa cevap verdik, ne istediyse yerine getirmeye ya da izah etmeye çalıştık. Ah keşke annede olan bu okuma azim ve gayretinin milyonda biri üzerinde titrediği oğlunda olsaydı. Göremedim hiç. Çocuk dersimde ya uyudu, ya da etkisiz bir eleman gibi durdu ders boyunca.

Şükür ki çocuk bizden mezun oldu. Aslında karneyi çocuğa değil, annesine vermek lazımdı. Çünkü çocuk okumadı, anne okudu. Maşallah ne hastalandı, ne de işi çıktı. Ömrünü çocuğuna hasretmiş bir veliydi benim gözümde. Çünkü okula, okulun bir personeliymiş gibi geldi durdu. Ne bıktı, ne usandı. Nazik ve kibardı üstelik. Ama fazla naz veya ilgi aşığı usandırıyorsa beni de usandırdı. Sadece bana mı bu ilgi diye dersine giren öğretmenlerden bazılarına sordum. Çocuğu söyler söylemez adını duyan dişleri görünürcesine gülümsedi. Tüm öğretmenler aynı durumdan muzdaripti. Üstelik onlar benden bir ileri derecedeydi, velinin adını da biliyorlardı. Ben nedense iki yıldır adını sormayı düşünememişim.

Gelelim bundan sonrasına…Çünkü biz bu çocuğu mezun ettik. Çocuğu LGS’de ne yapar ne eder bilmiyorum ama her halükarda bu çocuk lisenin birine devam edecek. Ama sınavlı ama kayıt alanına göre bir lisede. Bundan sonrasını biz değil, çocuğun kayıt yaptırdığı lisenin müdürü, yardımcısı, güvenliği ve öğretmeni düşünsün. Dile kolay dört yıl onların öğrencisi olacak, pardon velisi. Allah çocuğun gittiği lisenin iç paydaşlarına yardım etsin...

Annenin tek çocuğuymuş öğrendiğime göre. Duyunca “Keşke bu kadının birkaç çocuğu olsaydı en azından okula birkaç günde bir gelirdi” dedim. Çünkü her bir çocuğuna bir gün ayırsa bize birkaç günde bir sıra gelirdi. Belki de yeterince ilgi gösteremem diye birden fazla çocuğun olmasını istemedi.

Bu kadının durumunu görünce Aytaç AÇIKALIN’ın anlattığı bir anekdot geldi aklıma. Bir seminerinde, “Arkadaşlar! Velinin ne işi var okulun içinde? Siz hiç ameliyata giren bir hastanın yanında hasta yakınının da girdiğini gördünüz mü? Nasıl ki doktor hastayı aldıktan sonra hasta doktora emanet ise ve ameliyathaneye hasta yakını giremiyorsa okullarda da böyle olması gerekir. Yani veli, çocuğunu okula teslim ettikten sonra olur olmaz her şeye karışmaması gerekir” demişti.

Kulakları çınlasın Aytaç AÇIKALIN hocamın…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde