13 Haziran 2018 Çarşamba

Ahlakı Olmayan Müslümanlık Bizimkisi ya da Kaporta Müslümanlığı


Kadir gecesi günü Kadıköy'de bir iş yerine hırsızlık yapmak amacıyla giren üç kişiden biri masaları karıştırırken eline gelen bir Kur'an-ı Kerim'i alnına götürüp öptükten sonra hırsızlığına kaldığı yerden devam ediyor. Bu görüntü, iş yerinin güvenlik kamerası tarafından saniye saniye görüntüleniyor. Ne dersiniz bu hırsızlık şekline? Ya bu hırsıza ne dersiniz? Hırsızlık ve Kur'an'a saygı... bağdaştırabiliyor muyuz bu durumu? Ya da "Aferin hırsıza! Müslümanmış" mı deriz?

"Güler misin yoksa ağlar mısın" deriz herhalde ilk önce.  Çünkü hırsızımız, ne emeğe saygısızlık ve haksız kazanç olan hırsızlığından vazgeçiyor, ne de Kur'an'a saygıda kusur ediyor.  Hırsızın bu yaptığına "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" demenin tam zamanı sanki! Aslında bu gördüğümüz manzarayı Ömer Hayyam:
"Bir elimizde kadeh, bir elimizde Kur'an/Bir helaldir işimiz, bir de haram,
Şu yarım yamalak dünyada/Ne tam kafiriz, ne de tam Müslüman." demek suretiyle dokuz asır öncesi yazdığı bu şiiriyle Müslümanların içinde bulunduğu çelişkisine dikkat çekmiş. Mekanı cennet olsun.

Gülünecek değil, ağlanacak halimiz bu. Zira bu, içi boşaltılmış bir Müslümanlıktır, ahlakı olmayan Müslümanlık veya şekilde, görüntüde Müslümanlık ya da kaporta Müslümanlığı da denebilir. Yine bu görüntümüz bana bir papaz hikayesini aklıma getirmiştir: “Kilisede görevli bir papaz, kilisenin çanına her gün pisleyen bir kuştan muzdariptir. Her yolu denemiş ama kuşun pislediği çanı temizlemekten kurtulamamış. Bir gün farklı bir yöntem uygulamak aklına gelmiş. ‘Çanın yanına bir şarap koyayım, kuş içkiyi içsin, çana pislemesin’ istemiş. Ertesi gün papaz çanın yanına şarabı koyar, beklemeye koyulur. Az sonra kuş gelir, önce içkiyi içer, iyice sarhoş olduktan sonra kuş, çanın üzerine konarak tekrar pisler. Bulduğu bu yöntemin de işe yaramadığını gören papaz, 'Ey kuş! Nesin, kimsin, necisin, hırlı mısın yoksa hırsız mısın? Müslüman olsan içki içmezsin, Hıristiyan olsan çana pislemezsin' demek suretiyle isyanını dile getirir.

Şimdi bu hırsızın yaptığına gelelim. Bu adamın yaptığı hırsızlık Müslümanlığa sığmaz, çünkü yasaktır. Zira hırsızlıkla İslam, ya da Kur’an bir arada bulunamaz. Hırsızın yaptığı çelişkinin onlarcasını gündelik hayatta kendini Müslüman kabul eden milyonlarımız yapmıyor muyuz? Her birimizin nezdinde “Kur’an’a saygı göstermek, belden aşağıya indirmemek, abdestsiz dokunmamak, Kur’an’ı diz çökerek okumak, Kur’an’ı evimizin en müstesna yerinde kılıfında korumaya almak…gibi hassasiyetlerimiz var. Tamam saygıya amenna! Çünkü Allah kelamıdır. Fakat çelişkimiz bundan sonra başlıyor: Şekline saygı gösterdiğimiz Kur’an’ın sayfalarını şöyle hızlı bir şekilde çevirsek orada ‘Hırsızlık yapma’ diyor; biz hırsızlık yapmaya devam ediyoruz. ‘İçki içme’ diyor; biz içki içmeye devam ediyoruz. ‘Yalan söyleme’ diyor; biz yalana ve talana devam ediyoruz. ‘Faiz yeme’ diyor; biz faiz alıp vermede bir sakınca görmüyoruz.

Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu demektir ki Kur’an’ın şekline gösterdiğimiz saygıyı içinde yapmamızı emreden ve kaçınmamızı isteyen ayetlere göstermiyoruz. Kur’an’la taban tabana zıt bir yaşantımız var. Belki de geri kalmışlığımızın, toplumlar nezdinde bir itibarımızın olmamasının nedeni de budur. Yani içeriğine “Sem’an ve tâaten” (işittik ve itaat ettik) demediğimiz “Semi’nâ ve asaynâ” (işittik ve isyan ettik” dediğimiz müddetçe inandığımız bu İslam veya şekline saygı gösterdiğimiz bu Kur’an bizi rezil etmeye devam edecektir.

Allah bizi İslam ile şereflendirmiştir, onunla ölmeyi nasip etsin. Bize gönderdiği eşsiz eserinin dışına gösterdiğimiz saygıyı içine de göstermeyi nasip etsin. Hepimize samimiyet versin.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder