Ana içeriğe atla

Selamlaşmaya İdeolojik Yaklaşmak


—Selamün aleyküm!
—Günaydın!
*
—Günaydın!
—Aleyküm selam!
*
—Aleyküm selam!
*
—Selamün aleyküm!
—Merhaba!
*
—Selamün aleyküm!
—Hoş geldiniz!
*
—Günaydın!
—Günaydın!
*
—İyi günler!
—İyi günler!
*
—Merhaba!
—Merhaba!
*
—Selamün aleyküm!
—Aleyküm selam!

Ülkemizde selam verme çeşitlerinden bir kısmını yukarıda yazdım. Sizce selam verme veya selam alma çeşitlerimizin bir kısmı normal mi?

Selam çeşitlerinden önce selam üzerinde durmak istiyorum. Selam, selam veren ve alan kişinin aynıyla iyi dilek temennisinde bulunmasıdır. Bu şekil selam vermede bir sorun yok. Olması gereken de bu zaten. Kişi ne şekilde selam veriyorsa asıl olan aynıyla mukabelede bulunmaktır. Çünkü selam iyi dilek ve temenninin yanında bir iletişim aracıdır.

Muhatabınla konuşma öncesi konuşmak için bir yoldur. Verdiğin selama farklı bir selam çeşidiyle karşılık vermek iletişimi baştan kapatmak veya açılışı sorunlu hale getirmek şeklinde anlıyorum. Bu şekil selamına kapalıyım demektir.

Yukarıdaki ilk beş selam şekli sorun, son dördü ise olması gereken selam şeklidir. Karşılaştığım insana "selamün aleyküm" şeklinde hitap etmeyi tercih etmekle beraber "günaydın, iyi günler, merhaba..." şeklinde söylenen sözleri de yadırgamıyorum. Amaç, iletişim kurma olunca söze ne ile başlamak çok önemli değil. Fakat bazılarımız karşılıklı iyi dilek temennisi demek olan selam çeşitlerini kullanmak suretiyle işe sloganik veya ideolojik yaklaşmayı tercih etmektedir. Bu şekil bir selamlaşmanın kime ne faydası var? Kafalarda bir soru işareti oluşturmanın ötesinde hiçbir amaca hizmet etmez. 

Hasılı, iletişimin vazgeçilmezi olan selamlaşmada günaydın diyene günaydın, iyi günler diyene iyi günler, merhaba diyene merhaba, selamün aleyküm diyene aleyküm selam demek suretiyle mukabelede bulunmak gerekir. Herkesin tercihine saygıda bulunmak ancak ayniyle mümkün olur. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde