23 Temmuz 2017 Pazar

Hukuk Fakültelerimiz Niçin Adalet Saraylarının İçinde Değil? *

Gözlemlerime göre bu ülkede sadece sağlık alanında okuyan öğrenciler hastane bünyesinde hem teori dersi görüyor, hem de hastanesinde staj yapıyor. Sağlık alanından mezun olanlar ne yapacağını bilerek görevlerine başlıyorlar. Çünkü bir tıpçı 5.sınıftan itibaren staja başlıyor, altıncı sınıftan itibaren hocası nezaretinde hasta muayene etmeye başlıyor. Diş hekimliğinde okuyan bir öğrenci de 4.sınıftan itibaren hastaların diş muayene, dolgu vb işlemlerini yapmaya başlıyor, hemşire hakeza. Sağlık alanındakiler göreve başlamadan iyice pişiyor, hastayı görüyor, muayeneyi görüyor. Kendisini nelerin beklediğini görerek yaşayarak öğreniyor.

Pekiyi diğer alanlarımız, mesleklerimiz nasıl? Türkiye'de sağlık alanı hariç diğer okullarımız/fakültelerimiz sadece sınıf veya amfi ortamında ders görerek hayattan kopuk bir şekilde ders işlemektedir. Ne ziraatçimiz toprak yüzü görüyor, ne veteriner hekimimiz hayvan yüzü görüyor, ne hukukçumuz adalet saraylarını görüyor. (Görüyorlarsa da yeterli değil kanaatini taşıyorum. Sağlık alanında hastane ve okul iç içe ise bir ziraat fakültesi ekilen ve dikilen bir arazi içerisinde olmalıdır. Hukuk fakültelerinin yeri adliye saraylarının içi veya bünyesinde olmalıdır. Kampüs bünyesine okulları toplayarak iyi meslek öğrenilmez. Bir şeyin teorisini iyi bilmek mesleğini öğrenmiş anlamına gelmez. Eğer bu ülkede pratik isteyen mesleklerden iyi insan gücü yetişsin isteniyorsa her meslek, icra edileceği muhitte açılmalı, orada eğitim ve öğretimini yapmalıdır. Adalet sarayları bünyesinde ders gören bir hukukçu mesleğinin önemini koridorlarda gördüğü suçlulara bakarak, bir yargılamayı takip ederek, yeri geldiği zaman yargılama yaparak daha iyi kavrar. En azından o psikoloji içerisinde pişer. Kampüs bünyesinde dört duvar arasında hukuk tarihi okumak bize iyi hukukçu kazandırmaz. Kitaptan ezberleyerek hukuğu bitiren hakim, savcı ve avukat gibi yargı mensubu olduğunda belki kanun, kural, tüzük ve mevzuatı iyi bilebilir ama muhakeme gücü ve yorumlama yeteneği, beyin ve zihninde yoğurma yeterince gelişmeyebilir.

Günümüz kampüslerinde yetişen hukukçularımız adi suçları yargılamada genellikle isabet ettirmektedir. Çünkü suç belli, suçlu yakalanmış, suçluya verilecek ceza belli. Sanığın mahkemedeki iyi hali, suçtaki tahrik unsuru vb nedenlerle hakim vicdani kanaatine göre karar verir. Ama ülkedeki suçlar sadece adi suçlardan ibaret değil ki...Günümüz suçları örgütlü suçlar. Maalesef yargımız organize suçlarda çok mahir değildir. Bu tür suçların içinden çıkmak o kadar kolay değil. Zaman zaman baskı ile de karşı karşıya kalabiliyor yargı mensupları. Doğru dürüst adliye sarayını görmeden kampüs ortamında okulunu bitiren bir hukukçu -hakim ve savcı olarak- göreve başladıktan sonra adalet sarayının dışına çıkmıyor, ya da çıkamıyor. Avukatlar nispeten halkın içerisinde açtıkları büroları ile büro-adliye arasını mekik dokuyarak olaylara bakış açıcı daha farklı olabiliyor. Odasından-mahkeme salonuna gidip gelen ve polisin getirdiği suç aletleri ile karar verecek olan hakim ve savcının işi zor gerçekten.

Hukuk fakültelerinde öğrenci yetiştirme metodumuzu gözden geçirmemizde fayda vardır. Bu aşamadan sonra zor, masraflı deniyorsa en azından haftada bir veya iki günü adliye mahkeme salonlarında duruşmalara katılabilir, hakim ve savcının yanında evrak düzenleme ve hazırlama işlerine yardımcı olabilir. Hukuk fakülteleri adliye bünyesinde olursa güvenlik sorunu olabilir denirse bunun da çözümü bulunabilir. İnanın zor değil. Demek istediğim hukukçularımız da tıpkı sağlıkçılar gibi teorinin yanında icraat yaparak mesleklerini daha iyi öğrenebilirler. Bunun da adaletimize katkısı olacağına inanıyorum. Okudukları dört yıl yeterli değilse okullarımız beş yıla çıkarılabilir. 23/07/2017

* 04/11/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder