Ana içeriğe atla

"Şehrin bütün sorunlarını çözdüm, yapacak iş yok" ***

-Efendim! Ne iş yaparsınız?
-Belediye başkanıyım.
-Ne güzel bir görev ifa ediyorsunuz? Belediye  devlet kapısı demektir. İşiniz çoktur. Tüm sorunları da birden çözmeniz mümkün değildir. Çünkü vatandaşın isteği bitmez.
-Orası öyle de. Şükür, biz de öyle bir durum yok. Tüm sorunları çözdüm kısa zaman içinde.
-Deme ya. Genelde başkanlar dertlidir, iş yetiştiremiyoruz diye. Siz nasıl yaptınız bunu?
-Bu da bir maharet işte. Şimdi de işleri erken bitirmenin, sorunları zamanında çözmenin  sıkıntısını yaşıyorum. Bu durumda ne yapacağımı bilmiyorum.
-Koca şehirde yapacak iş yok mu yani?
-Yok maalesef. İşin garibi müteahhitlere iş veremiyorum, hizmet alımı yapamıyorum.
-Tebrikler başkan seni! Ben başkanlık yapmadım, belediyenin işleyişini pek bilmem. Ama sana iş bulabilirim, eğer beni dinlersen...
-Neymiş o?
-Şehrin durmadan tretuvarını değiştir, önce mermer döşet, sonra ardından sök, kilitli taş yaptır. Kaldırımı değiştirince mecburen asfaltı da yenilemen gerekecek, o güzelim asfaltı sök, yerine yenisini dök. Mahalleli öncekinin neyi vardı diye homurdanır ama sen onlara bakma. Onlar homurdanır durur. Daha ötesi de olmaz. Mahallesi yeni kaldırım ve asfaltı ile yenilenince bir müddet sonra fena olmadı demeye başlarlar. İçlerinden bir iki ukala çıkar, seni Bilgi Edinme vasıtasıyla yukarıya şikayet eder. Zaten yaptığı şikayet 'Cevap ver' diye sana gelecek. "Şehrimizde halkımızın güvenliği ve sağlığı bakımından kaldırım ve asfalt çalışmaları tüm hızıyla devam edecektir" şeklinde bir cevap verirsin. Adamın dediği olmaz ama kendisine cevap verdiğinden dolayı dört köşe olur.
-İyi de bunların hepsi maliyet değil mi? Zaten borç paçadan akıyor.
-Sayın başkan! Maliyet olmaya maliyet. Bunu ben de biliyorum. O kadar bütçeyi zamanında ulu orta her yere gerekli-gereksiz saçıp savururken neredeydin? Şimdi mi tasarruf edesin geldi? Sonra bugüne kadar ne yaptın? O kadar borcu nereye yaptın söyler misin? Bu şehrin neyini çözdün? Trafiğini mi çözdün?
-Size de iyilik yaramıyor herhalde? Biz sizin için çırpınalım, gece-gündüz çalışalım. Şu getirdiğin eleştirilere bak!
-Biliyorum doğru sözü kimse sevmez. Siz alıştınız etrafınızdaki birkaç kişi tarafından hep taltif edilmeye. Vatandaşın içine çıkacak yüzünüz var mı? Ne zamandan beri halk ile bir araya gelmiyorsunuz? Çıkamazsınız. Çıksanız duyacaklarınızı ben şimdiden duyar gibiyim. Sorsam sana, belediye elemanlarının kullandığı makam aracı sayısı ne kadar desem inan onu da bilmezsin. Zira akar su gibidir sizdeki israf. Nasılsa bir kısım insan kafasını dikmiş, cumhurbaşkanına tek adam diyor, burnunun ucundaki sizi görmüyorlar. Halbuki siz yıllar yıl belediyede tek adamsınız. Ne harcadığınızı soran var, ne yaptığınızı, ne  yapmadığınızı veya yapamadığınızı soran var. Uzatmak istemiyorum, kamu malı yetim malı gibidir. Gereksiz yere harcadığınız kuruşu hesabını sorarlar öbür dünyada.
-Ne demek istiyorsun? Sen muhalifsin galiba?
-Dostum veya muhalifim, ne fark eder? Ben söyleyeceğimi söyledim, ister aklında tut, uygula. İster bir kulağından girip diğerinden çıkıp gitsin.  23/07/2017

*** 13/08/2017 günü ladik.biz'de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde