Ana içeriğe atla

İslam Dünyasının Kudüs'le İmtihanı *

Bir terör devleti olan İsrail ilk defa Filistin'deki Müslümanların Cuma namazını Mescid-i Aksa'da kılmasına izin vermedi. İzin vermemekle kalmadı 3 Müslüman’ı şehit etti, 50'den fazla kişiyi de yaraladı. Gerginlik ve protestolar geçen haftadan beri devam ediyor. Allah Filistinlilerin yardımcısı olsun.

Filistin'de, Kudüs'te ne zaman bir, baskı, şiddet tırmanmışsa Anadolu insanı hiçbir şey yapamasa da eylem, protesto, basın açıklaması, gıyabi cenaze namazı, afişlerle mazlum ve mağdur Filistinlilerin yanında olduğunu gösterdi hep. Bu hafta Türkiye'nin hemen hemen her il ve ilçe camisinde namaz sonrası İsrail'i telin etmek için basın açıklamaları yapıldı. Sosyal medyadan duyar duymaz Cuma namazını kıldıktan sonra yapılacak eyleme katılmak için Şerafettin Camisine yöneldim. Çoğunluğu gençlerden oluşan insanımız oradaydı. Her yerde olan kadın ve kızımız daha namaz öncesinden yerini almıştı. Allah kendilerinden razı olsun. Çocukluğumdan beri kendisini tanıdığım 80'ine merdiven dayamış Hüseyin Adil amca da oradaydı. Müslüman’ı ve Müslümanlığı dert edinmek böyle bir şey olsa gerek. Nerede bir hareket var, o  böyle yerlerde bir nefer olarak yerini aldı hep. Ayaklarım ağrıyor, yaşlıyım, benden geçti, hava sıcak dememiş o da geçenlerin arasındaki yerini almıştı. Allah sağlıklı, uzun ömürler versin ona. Namazdan sonra İsrail'in yaptıklarını anlatan bir basın açıklaması yapıldı. Aralarda sloganlar atıldı, Filistin'de ölenler için gıyabi cenaze namazı kılındı. Sözde İsrail devletinin bayrağı yakıldı, dualar edildi, sonra topluluk dağıldı. Kalbi imanla dolu insanımızın yapacağı başka da bir şey yoktu. En azından İsrail'in Müslümanlara yaptığından hoşnut olmadığını göstermiş oldu. Allah hepsinden razı olsun. Zaten ötesi de Filistin davasını dert edinmiş devletlerin işi idi. Kudüs'le ilgili okuttuğu hutbe ile de Diyanet yanımızdaydı.

Topluluktan ayrılırken Filistin ile ilgili ilk defa katıldığım 06 Eylül 1980 Kudüs Mitingi geldi aklıma. Mahşeri bir kalabalık vardı o gün Konya'da. Bir hafta sonra yapılan 12 Eylül ihtilalinin gerekçeleri arasında sayıldı Konya'daki bu miting. Yine bu miting için daha sonraları "Filistin davası için ne yaptınız" sorusuna Kenan Evren'in "Konya'da Kudüs Mitingi yaptık" şeklinde cevap verdiği söylenir. Anlayacağınız Konya mitingi hem ihtilalin gerekçelerinden sayıldı, hem de Filistin'e destek mitingi sayıldı o günün şartlarında.

1948'de Müslümanların arasına 'Arz-ı Mev'ud' vaadiyle çıbanbaşı olarak konuşlandırılan İsrail, her geçen yıl yayılmacılığına ve yerleşmesine devam etti. Ne 1967 Arap-İsrail savaşı, ne yapılan Konya Kudüs Mitingi, ne Mavi Marmara; ne Lübnan'daki Hizbullah, ne İran'ın, ne Saddam'ın, ne Hafız Esed'in, ne de Kaddafi'nin düşman görünen tavrı fayda verdi. Müslümanların içinde bir ukde ve uhde olan Filistin davasında olan hep canı yanan Filistin halkına oldu. İçeride kalanlar hayat-memat mücadelesi verirken milyonlarcası başka ülkelerde mülteci durumunda. İsrail hapishaneleri Filistinlilerle dolu. Üstüne üstlük hapishanede açlık grevine başlayanlara karşı bazı Yahudiler kokusu içeriye gidecek şekilde pencerelerinin önünde mangal yaktı geçen yıl. Dinlerinde yasak olmasına rağmen öldürmeyi iyi bilen İsraillilerin pişirdiği et umarım öldürdüğü Filistinlilerin eti değildir. Olur mu demeyin, burada mevzubahis olan bir terör devletidir. Bugüne kadar neler yapmadı ki bunu yapmasın. Güya İshak'ın soyundan gelen bunlarla  İsmail'in soyunan gelen Filistinliler baba bir kardeşler.  Hani, "Hiç düşmanım yok" birine "Kardeşin de mi yok" demişler ya. İsrailliler’in ki böyle bir kardeşlik. Allah böyle kardeşi kimseye vermesin.

Varlığı ve yaşaması Müslüman kanı dökmeye bağlı, din-iman gibi bir derdi olmayan İsrail'in yerine ben olsam aynı İsrail'in yaptığını yapardım. Nasılsa dünyanın sömürgeci devletleri arkasında. Para-pul sorunları yok. Dünya devletlerinin sermayeleri emrinde. Para akıyor durmadan kendilerine. Dünya sessiz, Filistin'dekilerin sahibi yok. Halkı Müslüman olan 50'nin üzerindeki devletlerin birbirleriyle uğraşmaktan gıkı çıkmıyor. Niye yapmasın tüm bunları İsrail? Birbirlerine karşı aslan kesilen bu bölük pörçük Batının kuklası İslam dünyası varken İsrail, az sayıdaki inananlarının bir ve beraber bir şekilde kendisine destek vermesiyle az bile yapıyor.

İslam dünyasına 'Gidin İsrail ile savaşın' demiyorum. Çünkü yapılacak savaşta tüm Batı ve ABD İsrail'in arkasında olacaktır. Tek istediğim, Hristiyan dünyası kendi arasında savaşlar yaparken nasıl Haçlı Seferlerinde Osmanlıya karşı aralarındaki nizayı bırakarak bir ve beraber olmuşsa Müslümanların da ortak düşmana karşı siyaseten, ekonomik ve sosyal yönden bir ve beraber hareket etmeleridir. İyi bir diplomasi yönetmeleridir. Bu istek zor olsa da imkansız değildir. Yeter ki İslam dünyasını yöneten krallar boyunlarındaki tasmaları çıkarabilsin. Olaylara Müslüman’ca ve insanca bakabilsin. İnanın bu birliktelik tek kurşun atmadan İsrail'i bir kaşık suda boğar. Biz bu birlikteliği sağlayamazsak, birlikte hareket edemezsek tarih bizi affetmeyecek ve bizden sonraki gelenler bizi rahmet ve minnetle anmadığı gibi "amma ödlek, amma korkaklarmış bizim ecdadımız, ellerindeki onca imkana rağmen rezil bir şekilde tarihteki yerlerini almışlar" diyecek. Öbür dünya mı? Oradaki halimizi söylemeye gerek var mı? Bize Kudüs'ü emanet eden Ömer'in yüzüne nasıl bakacağız orada?

Her konuda özellikle Filistin davasında Allah Müslümanlara akıl, izan, feraset ve basiret versin. Zira Filistin davası ve bir ara kıblegahımız olan Mescid-i Aksa bizim namusumuzdur, namusumuzu çiğnetmeyelim, şerefimizi daha fazla ayaklar altına aldırmayalım. 22.07.2017

* 24/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde "Kudüs bizim neyimiz olur?" başlığıyla yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde