Ana içeriğe atla

Adaletten ayrılmasın hiç!

Ülkede vekil olmak, partinin üst organlarında görev almak, kabinede yer bulmak siyasete atılan her bir kimsenin hayal ettiği vazifelerdendir. Kabinedeki her bakanlık önemlidir önemli olmaya. Çünkü ülkede hizmetler bakanlar vasıtasıyla icra edilmektedir. Bir kişi bakan olmuşsa artık bir mazereti kalmamış demektir.

Yeni kabine açıklandı. Nispi bir değişiklik yapıldı. Gidenler, gelenler ve görevi değişenler var. Her bir değişiklik bir umuttur, heyecandır. Bana bugün hangi bakanlık diğerlerine göre bir adım daha öndedir, dense Adalet Bakanlığı'dır derim. Zira bugün bu ülkenin en büyük sorunu adalettir ve birbirimize güvendir. Kimseye derman olmayan, kimseye adalet dağıtmayan, kimsenin çözüm bulamadığı ağır-aksak yürüyen bir adaletimiz var. Devasa adalet saraylarımız adalet dağıtmıyor ya da dağıtamıyor olmalı ki hapishanelerimiz suçlu ile dolu. Kimse içeridekilerin ne kadarı suçlu, ne kadarı masum; dışarıdakiler ne kadar temiz bilmiyor. Öyle ki bugün suçlumuz da adalet istiyor, suçsuzumuz da. Herkesin adalet istediği bir ortamda adaletimiz niçin kör-topal? Sanırım tarafların hiçbiri samimi değil. Herkesin istediği rakibime/düşmanıma ceza yağdıran ama bana dokunmayan adalet de ondan. Bu yüzden adaletimiz yerlerde sürünüyor.

Adaletimiz herkesin elini kanatan ve acıtan gülü eksik böyle bir diken durumundayken nihayet Gül'ümüz geldi. Zira diken gülsüz, gül de dikensiz olmazdı. Bu Gül, diğer güller gibi değil; geçmişi, mayası ve yetiştiği ortam itibariyle etrafına güzel kokular veren bir Gül'dür. Her gittiği yerde varlığını ispatlamış ve etrafını mesrur etmiştir.

Adaletimizin başına gelen bu Gül'den bundan sonra suçlular korksun. Zira tabiatında var olan dikeniyle suçluların cezasını verecek ve suçlu-suçsuz hep birlikte "Adaletin kestiği parmak acımaz" diyeceğiz. Suçsuzlar, üzerine iftira atılanlar ise "Adaletimizden Gül kokusu geliyor, boynum kıldan ince ona" diyecektir. Fıtratında, tabiatında, özünde var olan gül kokusunu vermez; gelene gidene, suçlu-suçsuz demeden, sap ile saman birbirine karışırsa/karıştırılırsa, herkesin elini dikeniyle acıtmaya devam ederse bilin ki, gözümüz ve gönlümüzdeki Gül kurur, etrafına koku vermediği gibi burnumuza pis kokular gelmeye devam eder.

Çalışkan, başarılı, etrafına koku veren ve beyefendi kişiliğiyle tanıdığım bu Gül, kendi haline bırakılırsa herkesin muzdarip olduğu adaletimize katkı sağlayacağına inanıyorum. Yeter ki suçlu-suçsuz herkes adalet istesin, kendisine doğru yontmasın, siyaset veya diğer saikler baskı yapmasın, yargıyı kendi haline bıraksın, yargı mensupları birilerinden emir almasın, kimse adaleti yanıltmaya çalışmasın; şahit, doğru şahitlik yapsın. Kimsenin, hiçbir zümrenin yaptığı suç yanına kar kalmasın.

Allah utandırmasın bu Gül’ü. En güzel şekilde deruhte edeceği mesuliyeti ağır bu görevinde Gül’ümüze başarılar dilerim, Etrafına güzel kokular verir inşallah! Rabbim yardımcısı olsun. Yolu açık olsun.

Not: Burada yargı mensupları görevlerini yapmıyorlar diye bir suçlama değil niyetim. Hepsi görevini yapmaya çalışıyor. İş yükleri ağır olduğu gibi sorumlulukları da fazla. Fakat nedendir bilinmez zaman zaman değişse de çoğu kimse adaletimizden muzdariptir. Eğitim ve öğretimde öğretmen görevini yaparken nasıl ki eğitimimiz sos veriyor, kimse memnun değilse öyle bir şey bizim adaletimiz. 21/07/2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde