Ana içeriğe atla

Bu okullara yazık ediliyor

Açılışından bu yana İHL'ler inişli-çıkışlı bir seyir izledi. Gündemden hiç düşmedi, hep adından söz ettirdi. Bir kesim hep öcü gibi baktı, diğeri ise göklere çıkardı. Açıldı, kapandı, öğrenci sayısı azaldı-arttı, meslek liseleriyle birlikte önüne katsayı engeli kondu, budandı. Katsayının kalkması ve 4+4+4 ile birlikte hem okul açısından hem de öğrenci açısından zirve günlerini yaşıyor İHL'ler. Bunda hem vatandaşın talebi hem de yetkililerin teşvik ve tasvibi etkili olmuştur.

Zaman zaman bu okullara ve mezunlarına üvey evlat muamelesi yapıldı, zaman zaman da öz evlat  muamelesi gördü. Aslında her iki bakış açısı da sakattır bana göre. Aşırı nefret ve aşırı sevgi -sonuçları itibariyle- aynı kapıya çıkarır bizi.

İHL'ler tıpkı diğer okullar gibi bu ülkenin bir gerçeğidir. Düşüncemiz ne olursa olsun öncelikle bunu kabul etmemiz gerekir. Özellikle İHL'lere soğuk bakanlar, burun kıvıranlar İHL gerçeğini özümsemelidir. Zira İslam var olduğu müddetçe İHL'ler de olmalıdır ki din buralarda öğrenilebilsin. Dini buralarda öğrenme imkanı vermezsek doğuştan gelen din ve inanma ihtiyacını insanlar devletin gözetiminde değil, bu sefer merdiven altında öğrenme/öğretme yoluna gider. Bu okullara sıcak bakanların da “Bu okullar olmazsa olmaz, mutlaka her yerde olmalıdır, öğrencisi çoğalmalıdır” düşüncesinden kurtulmaları gerekir.

Her iki kutup da bu okulları normal seyrine bırakmalıdır. Amaç bu okul sayısını ve öğrenci mevcudunu artırmaktan ziyade buraların doğru dinin öğrenildiği, iyi bir temelin verildiği, akademik başarıyla ön plana çıkmış okullar olarak görülmesi lazım. Bu okullar herkesin kendisine doğru çektiği okullar olmaktan ziyade kalitesiyle konuşulan okullar olması için çaba sarf etmek gerekir. Kalite gelirse başarı gelir, başarı gelirse bu okullara teveccüh kendiliğinden ortaya çıkar. İhtiyaç var, vatandaş istiyor diyerek her bir yere bu türden okul açmak bu okullara yapılacak en büyük kötülük olur. Unutmayalım ki hiçbir kalite tesadüfi değildir. Önceliğimiz kaliteyi yükseltmek olmalıdır. Bugün beğenelim ya da beğenmeyelim Robert Koleji ve Galatasaray Lisesi sahasında tek olmak suretiyle zirveyi hiç bırakmıyor. Bizler İHL türünü artırmak istiyorsak bir ilde belli sayıda açarak önce kaliteyi yakalayıp ardından belli sayıda yeni okul açma yoluna gidilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde binası çok, öğrencisi bol ama kalite yakalanamamış okullar olursa hiç şaşırmayalım.

Şimdi 2017 TEOG birinci yerleştirmelerine göre bir il merkezinin okul türlerine göre taban ve tavan puanlarına bir göz atalım önce. Sonra söyleyeceğimizi söyleyelim.
Lise                                     
En düşük taban puan
En yüksek taban puan
Okul sayısı
Fen                                
490
495
3
Anadolu Liseleri                
414
487
21
Sosyal Bilimler                   
453

1
Mesleki ve Teknik              
55
367
22
Sağlık Meslek
400
404
2
İHL
131
481
25
Görüldüğü gibi Fen Liseleri zirveyi bırakmamış, hemen arkasından Anadolu Liseleri zirveye ortak olmuş, ardından Sosyal Bilimler geliyor, Mesleki ve Teknik Liseler bünyesinde olmasına rağmen Sağlık Meslekler 400 puanlarda yer bulabilmiş, diğer Mesleki ve Teknik Liseler  en altta kalmış, İHL’lerin bir tanesi zirveye ortak olmaya çalışırken diğer çoğu yerlerde sürünüyor. Tedbir alınmayıp bu şekilde giderse kalkıp dirilmesi mümkün değil. Katsayı adaletsizliğinden beter bir taban puan var karşımızda. 131 taban puanla öğrenci alan bir okulun YGS ve LYS’de Mesleki ve Teknik Liseler hariç diğer okul türleriyle yarışabilmesi mümkün değildir. Bakanlık ve yetkililer bu okullarda var olan kalite sorununa neşter vurmak için kolları sıvayarak 25 İHL’den 9 tanesini proje kapsamına almak suretiyle bu okullar 400 puanın üzerinde tutunabilmiştir. Haydi diyelim ki proje kapsamına alınan okullar diğer okullarla yarışa girerek akademik başarıya ortak olabildiler. Ya geriye kalan 16 okul ne olacak? Buradan mezun olan çocuklar diğer okullarla nasıl yarışacaklar? Nasıl üniversiteli olabilecekler? Mesleki ve Teknik Lise öğrencisi üniversiteyi kazanamasa da en azından sanayide ara eleman olarak iş bulma imkanı var. Ya İHL’den mezun olup üniversitede istediği bölüme yerleşemeyenler ne yapacaklar? Nerede istihdam edilecekler?


Bu konuda soruları çoğaltabiliriz. İHL’lerin sayılarının çoğalmasını isteyenlerin iyi niyetinden şüphem yok. Ama tabloda görüldüğü gibi bu iyi niyet iyi sonuç vermeyecek gibi görünüyor. Kimsenin iyi niyetini sorgulama imkanım yok ama bu okullara kötülük yapılıyor. İnşallah yanılmış olurum. 13/08/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde