Ana içeriğe atla

En iyisi Hayrettin Hoca'yı Asalım! *

03/08/2017 tarihinde Hayrettin KARAMAN Yenişafak’taki köşesinde ‘Başörtülü sigara’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında sigaranın sağlığa zararlı olduğunu, içmenin haram olduğuna değiniyor. Bir bölümünde de “Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaa kapılıyorum: Sanki farklı olanlara şunu diyor: “Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var. diyerek başörtülü bayanların toplumun içinde içtikleri sigarayı edebe mugayir gördüğünü şeklinde kendi izlenimini ifade ediyor.

Altını çizili olarak verdiğim kısım kıyameti koparmaya yetti. Kimin içinde neyi varsa işini-gücünü bırakarak 83 yaşındaki dedeleri mesabesindeki bir ilim adamına vurdular da vurdular. Sayın Karaman, kadınlarla ilgili yazdığı kısmın kendi maksadının dışında başka manaya çekildiğini duyar duymaz 06/08/2017 günkü yazısında “Böyle bir kastının olmadığını, eğer böyle anlaşılmışsa helallik diledi, kimseyi iffetsiz, namussuz ve hafif olarak değerlendirmediğini” açıkladı. Ama fırtına dinmedi. Gelen vurdu, giden vurdu hocaya. Eski defterlerini karıştırdılar, ilim adamlığına laf ettiler, özür dilemeye çağırdılar, ‘Mümkünse cennette bile karşılaşmayalım’ dediler, görmedim ama Hoca’nın yazdığına göre ‘yuh’ bile demişler. Tüm fırtına “Benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım çok şeyim var.” cümlesi üzerine. Tepki gösterenler kimler? Gelen tepkileri ve tepki verenleri görünce şaşırdım doğrusu. Kendi mahallesinin insanları. Başkası tepki gösterse diyeceğim ki bunların niyetleri belli, fırsat bu fırsat hocayı boğmaya çalışıyorlar. Acaba bu yazar, çizer ve siyasi olanlar bu günlerde konu sıkıntısı mı çekiyorlar, ya da rakip mi bulamadılar da Hoca’nın üstelik ‘intibaa’m dediği cümle üzerinden vurmaya çalışıyorlar.  Açıklama yapmasına rağmen Hoca’nın üzerine gelinmesini hiç iyi niyetle bağdaştıramadım doğrusu. Acaba bir yerlere mesaj mı vermek istiyorlar. Hayrettin Hoca’nın ilim adamlığını sorguluyor, gazete ve televizyonların köşe başlarını tutmuş torunu yaşındaki mahallenin yeni yetmeleri.

Haydi diyelim ki, Hoca maksadını aştı bu cümlesiyle. Anladığınızı ‘kastetmedim,’ dedi. Yine kesmedi. Daha ne istiyorsunuz? Sonra Hoca’nın kastetmediği ve çıkarmadığı o anlamı nereden çıkardınız? Zira neyi kastettiğini en iyi yazan bilir. Amacınız üzüm yemek değil gayri, belli. Tepki gösterenleri tenzih ederim ama yoksa bilinçaltınızı mı ortaya koyuyorsunuz? Ben de o cümlesinden, “Bakın başım örtülü, beni dışlamayın, zira ortak noktamız çok. Bakın ben de sizin gibi sigara içiyorum,” demek istediğini anlıyorum. Bir an için Hoca’nın yazdıklarından sizin anladığınız anlam da çıkar diyelim, ki düşünürsek çıkar, yazının tümünü okumazsanız. Fakat birden fazla anlama gelen bu kısımdan niçin olumlu olan mana aklınıza gelmiyor, niçin hayra yormuyorsunuz? Açıklamasıyla niye yetinmiyorsunuz? Bu mahallenin insanları da Hayrettin Hoca’nın niyetini maksadını anlamıyor veya anlamak istemiyorsa diğerlerine hiç kızmaya hakkımız yok. Gerçekten ne istersiniz adamdan? Allah gecinden versin, ömrünün son demlerini yaşayan ve kanser tedavisi gören bir insan acaba faydalı olabilir miyim diyerek dilinin döndüğü kadar yazmaya çalışıyor. Kimseden bir beklentisi de yok.

Akıttığınız zehirden şu fıkra aklıma geldi: “Birkaç rahip yolculuk yaparken bir dere kenarına gelirler. Dereden atlayıp karşıya geçecekler. Orada dereden geçmeye çalışan bir kadın var. Zira sudan korkuyor. Rahiplerden yardım istiyor kadın. Rahipler kadına yardım etmeye yaklaşmıyorlar. Zira kadına dokunmaları, kadını sırtına almaları deruhte ettikleri makama yakışmazdı. Rahibin bir tanesi kadını sırtına aldığı gibi karşıya geçiriyor. Kadın yoluna, rahipler de yollarına devam ederler. Günler geçtikten sonra arkadaşı rahibe, “Kadını sırtına aldın o gün,” diyor. “Evet bir iyilik yapıp sırtıma aldım, karşıya bıraktım. O iş bitti, orada kaldı. Bakıyorum ki o günden beri senin hiç aklından çıkmamış” cevabı veriyor rahip.

Hayrettin Hoca da ömrünün sonlarında bir iyilik yaptı. Neyi kastettiğini açıkladı, yeterli görmediysek en doğrusunu Allah bilir, öbür dünyada hesabını verir. Bu işi tadında bırakın artık. Vurmayın Hoca’ya. Bilin ki Hoca’nın Anadolu insanının gönlündeki yerini hiçbiriniz yok edemezsiniz. Üstelik ne dediğini, ne demek istediğini bu ülkenin elleri nasırlıları anladı. Sizin onu anlamanız mümkün değil. Hoca, 10/08/2017 günü yine aynı konu üzerine bir yazı daha kaleme aldı. Hoca, 3 değil, üç bin yazı kaleme alsa sizin anlayacağınız yok. Size kendini anlatacağına deveye hendek atlatsaydı şu ana daha başarılı olurdu.

Hocanın siz varken başka düşmana ihtiyacı yok. İyi ki varsınız, eksik olmayın. Sahi Hayrettin Hoca’yı assak rahatlar mısınız? Hatta lime lime yapalım etlerini öldürdükten sonra. Yeter ki kızgınlığınız, saldırınız bitsin. 10/08/2017

* 12/08/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde