Ana içeriğe atla

Bu Hızır bir başka!

Okullarda yazıcı vazgeçilmezdir. Olmazsa olmaz. Özellikle yöneticilerin eli ve ayağıdır. Son zamanlarda renkli yazıcılar da ihtiyaç olmaya başlandı. Öğrenciye sınav giriş belgesi vermek, MEM tarafından gönderilen renkli broşürün çıktısının alınarak okulun uygun yerine asılması vb durumlarda renkli yazıcıya ihtiyaç duyulmaktadır. Zaman zaman öğretmen gelip "Hocam bizim okulun renkli yazıcısı var mı?" şeklinde sorular da sormaya başlayınca okula renkli bir yazıcı almak vacip oldu artık deyip piyasa araştırmasına çıktım. 2012-2013 yıllarıydı sanırım.

Kule Sitede bir bilişim mağazasında uygun bir yazıcı buldum. yetkilisi: "Okula alacaksanız eğer, kurumunuzdan onaylı bir ihtiyaç listesi getirdiğiniz takdirde bilgisayara bağlı ürünlerde % 18 kdv muafiyeti uyguluyoruz" dedi. İstenilen formu bulduktan sonra formu doldurup ilçe kurum müdürüne onaylattım. Oradan oraya giderken çaba sarf edip yoruluyorsun ama kurumuna % 18 daha uygun bir demirbaş alacağınız heyecanıyla  sevinip mutlu oluyorsun. Bizimkisi tatlı bir telaş.

Yazıcıyı aldım,  onaylı evrakı yetkiliye ibraz ettim. % 18 kdv muafiyeti uygulandı. Okulun parası olduğunda oradan alırım düşüncesiyle kendi kredi kartımı uzatıp ödemeyi yaptım. Görevli: "Aracınız nerede, oraya kadar eleman götürsün" deyince, bir yazıcı değil mi arabaya ne gerek var, araba getirmedim, ben götürürüm dedim. "İyi öyleyse" dediler. yazıcıyı bana uzattılar. Kaba bir görüntüsü var ama olsun, içindeki ambalajındandır bu dedim. Eğilip davrandım. Ağır gerçekten. Arabayı nasıl aramazsın şimdi dedim kendi kendime. Bir taraftan yazıcıyı yüklendim, bir taraftan da bu yazıcıyı nereye götürüp emanet edeyim diye düşünmeye başladım. En iyisi tramvay durağına kadar götüreyim, Alaaddin'de inip İş Bankasının önünden tekrar otobüse biner, Kayalıpark'ta iner, oradan fatih Çarşısına götürür, koyarım. Ertesi gün çar yakınlarından okula aracıyla gelen bir öğretmeni arar, yazıcıyı okula getiririm dedim.

Yazıcıyı kah kucağıma, kah omzuma alarak çıktım yola. Zaman zaman  uygun yere koyarak nefeslendim. Durağa yaklaştım, yolu neredeyse yarıladım. "Amca yardım edeyim" sesi kulağıma çaldı. Baktım 13-14 yaşlarında bir çocuk.  Hızır gibi yetişti imdadıma dedim içimden...Zahmet olmasın delikanlı! Ağır, zaten yaklaştım, tramvaya bineceğim dedim. "Olsun amca, zahmet olmaz" dedi. yazıcıyı hemen kendine doğru çekti. Allah razı olsun senden genç dedim. O, önden bense ardından yürüdük. İnsanlık ölmemiş, maşallah! Şu çocuktaki yardım duygusuna bak, bu çocuk bana yardım etti,  cebimden para vereyim varınca dedim. 200 m. yürüdükten sonra durağa geldik. Elimi cebime attım, 5 lirayı çocuğa uzatarak delikanlı, al şunu harçlık yap" dedim. "Ne amca bu? Az bu!" demez mi? Şaşırdım doğal olarak. Yavrum! İçimden geldi verdim, sonra ben seni çağırıp yardım et demedim, al şunu, benim moralimi iyice bozma. hakkında oluşmuş kanaatimi de yok etme dedim, tramvaya bindim.

Alaaddin tramvay durağında indim. Duraktan İş bankasının önüne yürüdüm kucağımdaki yazıcıyla beraber. biraz otobüs bekledikten sonra gelen otobüse bindim. Bir durak sonra indim. Bir yazıcıya baktım bir de Fatih Çarşısına. her zaman ki arşınladığım çarşı ne kadar da uzak geldi bana. Güç-bela çarşıya geldim. ter o biçim. Söylemeye gerek yok. Yazıcıyı emanet ettim oradaki bir dostumun dükkanına.

Akşam, ertesi günü dersi olan ve Fatih Çarşısının önünden geçen bir öğretmenimi aradım, hocam! okulun yazıcısı var, alıp gelebilir misin diye. "Lafı olmaz hocam, hay hay! dedi. Tarif ettiğim yerden ertesi gün yazıcıyı alarak okula getirdi.

Sıkıntı çektim ama yazıcı okula gelince keyfim yerine geldi, hemen kurduk yazıcıyı. İlk çıktıyı aldık, moralim yerine geldi. Az sonra  yazıcıyı terziden alıp gelen öğretmen odama girdi. "Hocam müsaadeniz olursa 10 dakikalığına  havuç almaya gidebilir miyim" dedi. Hocam, getirdiğin yazıcıyı fatih Çarşısına bırak, ben oradan kendim getiririm" dedim hiç istifimi bozmadan. Öğretmen: "Hocam önemli değil, ben havuç almaya gitmem, çok da önemli değildi zaten, getirdiğim yazıcının lafı mı olur" dedi... Dedim ya keyfim yerinde diye. Ama öğretmenin bir anda ciddiye alacağını hesaba katmadım. Ardından gülüştük. O, havucunu almaya gitti, ben de işime koyuldum. 

Ya öğretmen işi ciddiye alıp yazıcıyı tekrar aldığı yere götürseydi, benim halim nice olurdu acaba? Kule'den getirdiğim gibi tekrar Fatih Çarşısından aynı yöntemle getirirdim getirmesine de. İşte o zaman anam ağlardı. Ardından dilimin cezası derdim herhalde yazıcıyı yüklenip getirirken... 08/10/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde