Ana içeriğe atla

Karneye Bakın, Hizaya Geçin!

Eğitim ve öğretimimizin hal ve ahvalini sormaya gerek yok. Hiç eğitimin içinde olmayan bile eğitim ve öğretim alanında bir şeylerin iyi gitmediğini bilir. Yan tarafta elde ettiğim iki karne bile maarifimizin içler acısı durumunu ayan beyan göstermektedir. Her iki karne de sekizinci sınıfı bitiren iki öğrenciye ait. 

İlk karnede öğrenci ilk dönem sadece Türkçe dersinin ilk sınavına girmiş ve 13 puan almış. Beden Eğitimi ve Müzik öğretmenleri muhtemelen öğrenciyi hiç görmeden 100'er puan vermiş. Öğrenci diğer derslerden sınava girmediği için başka da not almamış. Büyük bir ihtimalle okula da devam etmedi bu öğrenci. Sınıf öğretmeni hiç not almayan ve doğru dürüst devam etmeyen bu öğrenciye davranış notu olarak "çok iyi"yi döşemiş.

İkinci dönem hiçbir dersten not almamış ve sınav notu girilmemiş. Çünkü öğrenci okula gelmemiş. Yıl sonunda İlköğretim Kurumları Yönetmenliğine göre bu öğrenci şube öğretmenler kuruluna kalmış. Sonuç, öğrencimiz 13.1250 puan ile 8.sınıftan ŞÖK ile geçerek ikinci kademeden mezun olmuştur. 

İkinci karnedeki öğrenci karnedeki yazana göre ilk dönem 51, ikinci dönem ise 64 gün devam etmemiş okula. İkinci dönem hiçbir sınava girmemiş ve dönem notu oluşmamış. Bu öğrencimiz de şube öğretmenler kurulu kararıyla 41,9657 puanla 8.sınıftan mezun edilmiştir.

Size karneden tespit ettiğim iki örnek. Milyon kere kalmayı hak etmiş, okumamak ve geçmemek için direnmiş bu iki öğrenci gibi kaç öğrencimiz mezun oldu ve liseye devam etmeye hak kazandı? Varın gerisini siz düşünün. 

Okul yönetimleri bu şekil öğrencileri seneye başıma bela olmasın, mezun edeyim benden gitsin, ne halleri varsa görsünler, benim çektiğim yeter, biraz da başkası çeksin diye bu tip öğrencileri geçirmek suretiyle okulunda bir güzel temizlik harekatı yapıyor. Güya hem kendine, hem okuluna, hem de öğrenciye iyilik yapmış bu okul idaresi. Problem bitecek mi? Bitmeyecek. Bu öğrencilerin doğru dürüst okula gelmeden, sınava girmeden mezun olduğunu gören arkadaşları, "Alemin kerizi biz miyiz? Baksana arkadaşlarımız hiç yorulmadan, çalışmadan, sınava girmeden nasılsa mezun oluyorlar, biz niye devam edelim" deyip önümüzdeki sene aynı yolun yolcusu olma ihtimalleri yüksek. Burada ne şiş yanmış, ne de kebap. Herkes halinden memnun. 

Sonuçta olan eğitim ve öğretimimize oluyor, hep beraber topuğumuza sıkıyoruz. Geleceğimizi tüketiyoruz. Öğrenci, daha bu yaşta emek sarf etmeden yatarak sınıf geçebileceğini öğreniyor. Büyüyünce niye çalışsın. İçinizden suç okul idaresi ve öğretmenlerin, bu tip öğrencileri geçirmeyin olsun bitsin diyebilirsiniz. Böyle diyenler haklı. Fakat karşımızda herkesi okutmayı ve mezun etmeyi kafasına koymuş zorunlu bir eğitim var. Elin mahkum geçirmeye. Bu sene olmazsa öbür sene bu çocukları mezun edeceksin ve bu çocuk yarın ortaokul mezunuyum diye toplumda caka satacak. Belki liseyi bitirecek. Çünkü bizim eğitim sistemimiz diploma basıyor sadece. Hiç elek kullanmadan unu eler, eleği duvara artırır türdendir. İçerik hiç de önemli değil. Önemli olan kaç insanımızın ortaokul ve liseyi bitirdiğinin istatistiklere girmesidir.

Sonuç, bizim eğitim sistemimiz diplomalı cahil yetiştiriyor. Emek sarf etmeden kazanmayı vadediyor. Okumamak için direnenleri mezun edeceğim derken okumak isteyenlere kötülük yapan bir sistem dense yeridir. Sizce elemenin olmadığı bu sistemden bir cacık olur mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde