Ana içeriğe atla

Yakıt parasının yerini fotokopi parası aldı

Devletin yakıtını tam veremediği zamanlarda okullar öğrenci velilerinden yakıt parası isterlerdi. Devlet yakıtını tam verdiği zamanlar da bile okul yönetimi para istediği zaman veli bu parayı yakıt parası olarak bildi hep.

Kayıtlarda paralar alınmaya devam etti yine. Her kayıt döneminde Bakanlık, kayıt parası adı altında para alınmaması şeklinde uyarılar yaptı. Cazibe merkezi olan okullar velilerden yüklü miktarda kayıt parası almaya devam etti. Kenardaki okullar ise sembolik yardımlarla kayıt yapabildi. Bir zaman okullar pul parası, zarf parası adı altında para aldı. Hiç alamayan bir top fotokopi kağıdı istedi.

Bakanlık sonunda kayıtları otomatik olarak yapmaya başladı. veli oturduğu yerden çocuğunun hangi okula kayıt olduğunu sistemden öğrendi. Bakanlık her okulun yakıt, elektrik, telefon ve su giderlerini tamamen üstlendi. Temizlik ve kırtasiye giderlerinin ekseriyetini de karşılamaya başladı. Okullar artık para isteyen yerler olmaktan çıktı dense yeridir. Fakat yine de okullar eğitim ve öğretim yardımı adı altında velilerden para talebinde bulunmaya devam ediyor. Çünkü koskoca okulun ihtiyacı yakıt, kırtasiye, su, elektrik vb ihtiyaçlardan ibaret değildir. Veli bu konuda ikna edildiği takdirde alınan bu paraların çok da sorun olacağını sanmıyorum.

Dikkatimi çeken bir sorun var. bazı liselerde veya ortaokullarda öğrenciden öğretmen fotokopi parası istiyor. Çünkü okullar öğretmene şifre vermişler. Öğretmen de çektiği fotokopi ücretini öğrenciden istiyor. Garip bir durum gerçekten. Öğretmenin öğrencisinden 5-10 kuruş gibi bir parayı istemesi gerçekten çok ayıp. Düşünün ki bir çocuğun dersine 12 tane öğretmen giriyor. Her bir öğretmen ayrı ayrı öğrenciden para talep edecek. Yok mu bunun başka yolu...Zaten veliden belirli bir miktar yardım talep ediliyor. Fotokopi ücreti de eklenip istense ne olur, kıyamet mi kopar... 30/10/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde