Ana içeriğe atla

Keşke "Nerem doğru ki" Diyen Deve Kadar Olabilseydik...

Büyük bir ilimizin MEB okullarına yönelik olmak üzere 2017 yönetici görevlendirme atamaları yapıldı. Yönetici olmak için kim, nereye müracaat etti, kim, nereye atandı bilmiyorum. Çok da merak etmiyorum doğrusu.

İl milli eğitimin görevlendirme sonuçlarını açıklar açıklamaz ikinci münhal listesini sayfasından duyurunca nedir, ne değildir diyerek sayfayı açtım. 194 müdürlük, 298 müdür yardımcılığı ve 18 müdür başyardımcılığı münhal ilan edilmiş. Yani boş kalmış, doldurulmamış, tercih edilmemiş.

Normal gelmedi bana bu listeler. Merak ediyorum, ne kadarı boş idi de, ne kadarına görevlendirme yapıldı? Yanlış hatırlamıyorsam sözlü mülakata yeteri kadar müracaat olmadığı için aranan şartlar düşürülerek yeniden müracaat hakkı verilmişti.

Eğitim ve öğretimin başlamasına ramak kala bu kadar okul, müdüründen veya yardımcısından mahrum kalacak demektir bu. İşin vahametinin anlaşılması için askerin başında komutan olmadığını düşünün. İşin garibi okullar 2014 yılından beri bu şekilde giriyor eğitim ve öğretime. Nedense yaz dönemi yapılmıyor bu görevlendirmeler. Adı üzerinde oyun olan futbolda bile sezon açılmadan kulüpler teknik heyeti bulur, futbolcusunu alır. Lig başlamadan takımı çalıştırarak sezona hazır girmeye çalışır. Maalesef futbola verilen önem okullara verilmiyor. Okullar açıldı, biz hala okullara yönetici arıyoruz. FETÖ ile mücadele ediyoruz diyerek dört yılını dolduran yöneticilerin çoğunun görevini sona erdirerek başlamıştık mülakatla görevlendirme işine.

2014 yılında aynı ilde değişik saiklerle 650 kişi yöneticilik koltuğundan edilmiş, 650 koltuğa 3000'den fazla kişi  müracaat etmişti, müdürlüğü ben daha iyi yaparım diye. Bekara avrat boşamak kolaydı zira. Nasılsa sınav kriteri de yoktu. Nedense yönetici olmak isteyenlerin sayısı her geçen yıl azalmaya başladı. Münhal listede de görüldüğü gibi okullara yönetici bulunamıyor. Emek sarf edilmeden elde edilen hizmet ancak bu kadar olurdu belki de. Çoğu hevesini aldı anlaşılan.

650 kişiyi eleyeceksin, yerine 3000 talipli. Yöneticilerin iştahını kabartmıştı bu yöntem. Davulun sesinin uzaktan gür gelir dendiği gibi değilmiş bu işler. Üç yıl içinde sos verdi bu yöntem. Kaçan kaçana. MEB'in bu yönetici görevlendirme yönetmeliğinin iflâs ettiğinin resmidir bu görüntü. Umarım yetkililer bu işin farkına varmış olurlar da yıldan yıla değişen, hiçbir objektif kriteri olmayan bu idareci görevlendirme ucubesini bir daha kullanmamak üzere çöpe atarlar.

Bu yönetmeliğin neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalır. Ne takvimi, ne yöntemi, ne kriteri işe yarıyor. Bu kadar münhal okul biz aylarca sıfır elde var sıfır iş yaptık demektir. Yani deveye sormuşlar, boynun niye eğri diye. Nerem doğru ki demiş deve. Bu hayvan ne olduğunu biliyor, inşallah bu yönetmeliğin mucidi, akıl vereni, uygulayıcıları da bunun farkına varmışlardır.

Dediğim dedik deyip deveden daha eğri bu yanlışlarınıza devam edecekseniz eğer, en azından mevcut yöneticileri korumaya çalışın. Özlük haklarını iyileştirin, personelinden daha az ücret almasın, dört yıl sonra ne olacağım diye kara kara düşünmesin, kimin gözüne girmem lazım, kime nasıl davranayım diye bir ikilemin içine girmesin, değer verin her şeyden önce, onurlarını koruyun, kimsenin adamı olmasın, işini mevzuat çerçevesinde yapan bir birey olsun, kimseye eyvallahları olmasın.

Yazık ettiniz okullara, yazık ettiniz insanımıza, yazık ettiniz yetişmiş elemanlarımıza, yazık ettiniz öğrencilerimize... İnsan yetiştiren, insan eğiten kurumları insan öğüten noktasına getirdiniz. Kimseyi beğenmediniz. Toptancılığın, insanlara şüpheyle bakmanın acı sonudur bu. Kendimizden başka kimseye güvenmemenin faturasıdır bu reçete.

Hakkınızı yemeyelim, sadece siz varsınız iyi ve mükemmel olan. Ne yazık ki kimse yetişemedi sizin hızınıza, dürüstlüğünüze, iş bitiriciliğinize. Şükür ki sizin gibi üst düzey yöneticilerimiz var, sizin iki elinizde on marifet olan hünerleriniz olduğu müddetçe okulların yönetici eksikliğini de hissettirmezsiniz. Tek tesellimiz de bu. İyi ki varsınız! Sahi, size göre bu dünyada sizden başka iyi insan var mı? Benim bildiğim kadarıyla bir deve var. O da adı üzerinde bir hayvan. 14.09.2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde