Ana içeriğe atla

Okul Müdürleri Düşünsün!

Öğrenci ve öğretmen bu on beş gün ne çabuk geçti, biz bu tatilden bir şey anlayamadık diye kara kara düşüne dursun. Onlar düşüne dururken okullar hummalı bir şekilde ikinci döneme başlamanın hazırlıklarını yapıyor. 

Okul idareleri sorunsuz okulu açmaya odaklanmış durumda. Bunun için ilk iş, öğrenci ve öğretmene herkesi memnun edecek iyi bir ders programı yapmak. Bunu da son ana kadar bekletirler. Ki bekletmek zorunda. Çünkü kim sağ, kim selamet görmeleri gerekiyor. Öğretmenin özürden tayini çıkmıştır, yerine gelen ya olmamıştır, ya da atanmışsa görevine başlamamıştır. Norm fazlası öğretmen varsa daha önce ataması yapıldığı için birinci dönemin sonunda ilişiğini kesip gitmiştir. Onun derslerini diğer branş öğretmenlerinin arasında eşit bir şekilde dağıtılması gerekir. Öğretmen ihtiyacı varsa ücretli öğretmenin görevlendirilmesini bekler. Program yapma dan önce öğretmen verilmemişse -ki verilmez- programda onun adı X, soyadı da Y olarak yer verilir. Mevcut öğretmenlerin mazeret durumları göz önüne alınır. Müdür, eğitim bölgesindeki öğretmen alışverişiyle ilgili toplantıya katılır. İlçe milli eğitimden son dakika golü gelir mi, gelmez mi diye beklenir. En erken ders programına başlayan okul -sorunsuz okul demektir- cuma günü öğleden sonra program yapmaya başlar. Sorunu olan okullar ise cumartesi veya pazarı ders programı yapmak için okula kapanır. Programı yapar yapar, bozarlar. Çünkü öyle program olmalı ki tarafların hepsi memnun olsun. Bunun için sağa koyarlar olmaz, sola koyarlar dolmaz. "Hah oldu" derken önemli bir ayrıntıyı atladıkları anlaşılır. Bozup tekrar yapmaya koyulurlar. 

Okul idaresi yoğunlaşıp program yapıp yetiştireceğim diye çabalarken meraklıları, "Hocam program ne oldu, yapıldı mı? Dört gözle bekliyorum, hala yapılmadı mı?" mesajı atar veya telefon eder. Burnundan solurken bir de onlara cevap ver. Sonunda ikinci hafta tekrar değişecek şekilde idarelik bir program yapılır. Çünkü yeni durumlar ve gözden kaçan ayrıntılar ortaya çıkar. Ardından nöbet listesi hazırlanır. Bunun için de bir emek sarf edilir. Hangi gün kime, kimin yanında nöbet vereyim diye. Öğretmene nöbet verilen gün de boş geçen dersleri doldursun diye boş pencere aranır, bir de nöbetlerde denge gözetilir. Hangi öğretmeni, hangi ciddi öğretmenin yanında nöbet görevi vereyim ki onun eksikliğini diğeri gidersin. 

Mutfakta nice emeklerle pişen bu programı beğenenler programı yapana çok çok teşekküre gelirler, beğenmeyenler ise burnundan soluyarak yöneticinin yanından geçer gider. En iyisi, ya zoraki bir gülümseme, ya da o değilden bir selam. Kimi de selam verir gibi kafasını sallar; "Alacağın olsun, görürsün sen, bundan sonra selamın S'sini, gülümsemenin G'sini sen," der gibi. Kapalı kapılar ardında ve öğretmenler odasında ders programıyla ilgili yapılacak homurdanmalar hariç. Bu da işin bonusu. Bir de "Program bu hafta bir daha değişemez mi" diye soranlar olur.

Okulun giriş-çıkış saatlerine sıra gelmiştir. Valiliğin giriş-çıkış yazısını, havanın aydınlık ve karanlığını, servisçinin bir servisten gelip diğer servise yetişeceğini, öğrenci, veli ve öğretmeni memnun edecek bir giriş-çıkış saatini belirlemeye çalışır okul idaresi.

Derken kervan yola çıkar. MEB'in veya MEM'in son dakika golü gelir. Çünkü onların eli armut toplamıyor. Onlar da müdür okulunda çalışırken yukarıda bir planlama yapmıştır. Okuldan birkaç öğretmeni ya seminere alır, ya il dışı özellikle Antalya'ya bir haftalık seminere gönderir, ya da kitap yazma komisyonuna alır veya bir görevlendirme yapar. "Okul açıldı, bu öğretmenlerin dersleri ne olacak, çocukların dersi boş geçecek" diyen müdüre "Plan ve program bu şekilde. Ben yaptım oldu. Müdür değil misin? Tedbirini alacaksın. Burası ağlama-sızlama, dert yanma, bahane üretme yeri değil, adı üzerinde müdürsün. Ne demek müdür? İdare eden. O zaman idare edeceksin. Tamam mı" denir hal diliyle. Anlamak istemiyorsa lisan diliyle de cevap verilir. Bunlar olacak. Çünkü bizde kervan, yola çıktıktan sonra düzülür.

Okul açılır. Müdür yardımcısı hastalık, izin, görevli vb. nedenlerle gelemeyen öğretmenlerin yerini nöbetçi öğretmenlerle kapatmak için sabahın köründe mini bir planlama yapar.

Ağır-aksak başlayan dönemin ilk gününde sabahın koşuşturması bittikten ve öğretmenler derse girdikten sonra müdür, yardımcılarıyla hemen bu hafta içinde yapılması gereken ikinci dönem toplantısı gündemini oluşturmak için toplantıya geçer. Bu iş salıya kalmaz. Çünkü salı günü müdürün danışma ve müdürler toplantısı vardır. Salı toplantıları bittikten sonra müdür gündem konularına hazırlık yapar. Çarşamba öğretmenler kurulu, perşembe de zümre toplantıları olur. Gerekirse okullarda kıvrak eğitim yapılır.

Dönemin ilk haftası cuma dışında bu şekilde toplantılarla geçer. Korkulan olmadı gördüğünüz gibi. İş, müdürlerin abarttığı gibi değil. 02.02.2018, Ramazan Yüce, Konya


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde