Sabah
işe giderken apartmanın önündeki kayısı ağacının çiçek açtığını gördüm. Baharın müjdecisi derken içim burkuldu, eyvah
dedim. Sakın ola, bu bahar; yalancı
bahar olmasın. Eğer öyle olursa ardından soğuklar gelir bu sene de ağaçlar
üşür, meyve yüzü görmeyiz… Zaten bu sene kış görmedik; kuru ayazdan başka. Kara, yağmura hasret kaldık. Mahsuller iyi
olmayacak. Geçen kış bereketli geçti, bu sene işler kesat olacak. Küresel ısınma
dedikleri bu olsa gerek dedim. Evet bu
tatil günü, bu yalancı baharı ele alayım diye düşündüm.
İşyerimde
işe koyulmuşken gelen bir telefon, yazı konumu değiştirdi ve tüm yorgunluğum
gitti. Evet… Bugün içim içime sığmadı. Mutlu mu oldum mutlu. Hayırdır, Cenneti
mi kazandın yoksa derseniz? Sanki Cenneti kazanmış gibi oldum. Bugün beni
ilkokul öğretmenim aradı. Cenneti kazanmak gibi bir şey benim için…Bunda ne var
bu kadar sevinecek diyebilirsiniz? İnsan manevi değeri büyük, böylesi
telefonlara sevinebiliyor; eğer hayattan çok beklenti içerisine girmez isek. Öğretmeniniz yıllar sonra sizi unutmamış ve arıyor, inşallah en
kısa zamanda ziyaretine geleceğim diyorsa
kendinizi bahtiyar hissedebilirsiniz.
3
ay önce bir ilkokul arkadaşım ile karşılaştım. Mustafa VAROL ile görüştüm dedi.
Hemen 43 yıl öncesine gittim. Duygulandım. Mustafa VAROL: Beni ilkokul 4.sınıfa kadar okutan ilkokul
öğretmenimdi. Numarasını aldım, hemen aradım. “Ben Ramazan YÜCE” dedim.
Tanıyamadım, kimsin demedi. Hiç duraksamadan “Sarı Ramazan, nasılsın,
nerelerdesin” demez mi? O zaman da dünyalar benim olmuştu; öğretmenim beni
unutmamış diye. Nakil gittiği 1973 yılından beri öğretmenimizle hiç yolumuz kesişmedi. Olayı abarttığımı
düşünenlere, bugün okuttuğumuz öğrencilerin çoğunun adını ve simasını
hatırlamayan bizleri düşünürseniz bu olayı çok da mübalağa etmediğim anlaşılır.
43
yıl öncesi gözümün önünden geldi geçti birden.
Bize bir harften fazla harfi ve
nicelerini öğretmişti bir kere. Cuma’ya gitmeyi onunla öğrendim. Bize okuduğu
kitabı ve içerisinde geçen Hayri Dede’yi
unutmadım. Can kulağıyla dinlerdik. Bazen
alırdı eline sazını. Çalardı: “Çırpınırdı Karadeniz” diye. Kendisinin yazdığı
“Dokuz gözlü Çeşmesi var” isimli uzun şiirini ezberleyip yutmuştum. Bir
bayramda okumam için verdiği “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek…”
şiirini ezberleyip göğsümü kabarta kabarta okuduğumu daha dün gibi hatırladım
hemen.
Yazımı
okuyunca belki: “Ne oluyor bu adama. 43 yıl geçmiş olmasına rağmen hocası
öğrencisini hatırlıyor ama öğrencisi, tarihleri karıştırmış. Bugünü 24 Kasım
Öğretmenler Günü sanıyor” diye içinizden
geçirebilirsiniz. Yok. Tarihleri falan karıştırmadım. Anma ve hatırlamaları
belli bir güne hapsetmeyi sevmem. Günlük değil anma ve sevgim. Bir ömürlüktür…
Bizleri
okutan her bir öğretmenin yanımızda ayrı bir yeri vardır mutlaka. Ama her
birimizin unutamadığı ortak öğretmenimiz, eski adıyla ilkokul yeni tabirle
sınıf öğretmenidir.
Eğitim
aşığı, eğitim ordusudur onlar. Bir ideal ve heyecanları vardı. Allah onlardan
razı olsun. Allah onlara hayırlı uzun ömürler versin. Yıllar geçtiği halde
öğrencisine ismiyle hitap eden öğretmenlerimizin sayısını çoğaltsın. Elleri
öpülesi insanlar. Siz çok yaşayın emi…02/03/2016
*09/03/2016 günü Anadoluda Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder