Ana içeriğe atla

Çocuklarımızı Kim ya da Nereler Eğitiyor?

Kimse okulları eğitim yuvası olarak görmesin. Zira çocuklarımızı okullar eğitmiyor, terbiye etmiyor. Böyle bir kanaati hala taşıyorsak ancak kendimizi kandırmış oluruz.

Pekiyi çocuk nereden alıyor eğitimini ya da kimlerden alıyor eğitim gıdasını? Çocuk okula gelmeden alıyor gıdasını; evinden, çevreden, büyüklerinden, arkadaşlarından, sokaktan, televizyonda izlediği bir dizi ya da filmden, sosyal medya ya da sanal alemden. Çocukların hocası çoktur bu devirde. Bir kısmını yazdığım eğitim yuvalarının içerisinde okulun esamesi okunmuyor gördüğünüz gibi.

Anne karnında başlayan eğitim bizim daha sabi, çocuk dediğimiz çağda tamamlanıyor. Çocuk, okula geldikten sonra okul dışında gördüklerini uyguluyor. Okul ve öğretmen istediği kadar ona davranış vermeye, güzel huylar kazandırmaya çalışsın ancak havanda su döver. Zira çocuğun belleğine yerleşmiş olanı söküp atmak, yerine yenisini ve doğrusunu monte etmek mümkün değildir. Kim ben eğitirim derse boyundan büyük laf etmiş olur. Öğretmen de havanda su dövmüş olur. Aileler, Milli Eğitim, çevre boşu boşuna beklenti içerisine girmesin.

Büyük-küçük herkes iyilik ve kötülüğün, doğru ve yanlışın ne olduğunu biliyor. Bugünün büyük ve okul çağındaki çocukların en büyük sorunu davranıştır. Geçmişte belki bazı olumlu davranışlar kazandırmış olabilir ama okullar bu konuda miadını doldurdu. Bakanlığın isminin arasında eğitim olduğu bizi aldatmasın. Okullar bugün sadece öğretim veriyor görüntüsünde. Bilin ki onu da vermiyor. Çünkü alıcının kulakları kapalı, karnı tok. Tok adamın karnını doyurmak bir işkencedir.

İşin garibi okullar hayata da hazırlamıyor, hayatı da öğretmiyor. Bakın Neil Gaiman ne diyor bu konuda: “Okulda öğretmedikleri şeylerin bir listesini çıkartmakla meşguldüm şu sıralar.
Size okulda birisini nasıl seveceğinizi öğretmezler. Size nasıl meşhur olunacağını öğretmezler. Size nasıl zengin veya nasıl fakir olunacağını da öğretmezler. Size artık sevmediğiniz bir insandan nasıl uzaklaşacağınızı öğretmezler. Size başkasının aklından geçenlerin ne olduğunu nasıl anlayabileceğinizi öğretmezler. Size, ölmekte olan birine ne söylemeniz gerektiğini öğretmezler. Size, bilmeye değecek hiçbir şey öğretmezler.”

Hoşlanmadığınız şeyler yazdım biliyorum. Aslında bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Umutsuz vaka da olsa belki diyerek bir umut gönderiyoruz. En iyisi herkesin çocuğunu eğiteceği alternatifler bulmasında fayda vardır. Çok maharetimiz varsa aile olarak çocuklara eğitimini biz verelim. İşin garibi okulların dışında bir başka alternatif de gelmiyor benim aklıma. 26/08/2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde