Bir meslek sahibi düşünün ki her alanda, her yerde, her
mevkide bulunabilsin. Aspirin gibiler maşallah! Sebebi ne ola ki? Çok mu
maharetliler acaba? Bunlardan başka bu ülkede o görevleri yapan yok da zoraki
mi bunların üzerine kalıyor? Emsallerine göre aldıkları görevi daha mı iyi
yapıyorlar? Çok mu güven veriyorlar? Aldıkları görevde olağanüstü bir başarı mı
gösteriyorlar? Birileri mi bu yetenekleri bulup geliyor, yoksa bunlar mı
kendilerini pazarlıyor? İyi bir görev adamı oldukları için mi buradalar? Yoksa
nerede bir makam, nerede bir mevki, nerede bir kaymak, nerede bir rant var,
oradalar mı?
Sorduğum soruların cevabını okuyucuya bırakıyorum. Bu
meslek grubunun nerelerde görev yaptığını birkaç örnekle açıklamaya
çalışacağım. Genelde köy merkezli, orta ve dar gelirli ailelerin çocuğu olan bu
meslek grubu mensupları, zamanın hükümetleri
tarafından vebalı gibi görüldü, kolay kolay herhangi bir makama getirilmedi.
Böylesi ortamlarda bu kişiler okullarında gelir getirsin diye egzersiz kursları
açtılar. Kimi karşı çıktığı satranç hakemi oldu, kimi de izci belgesi alarak
okulunda izci grubu oluşturdu. Okullarda bilişim laboratuarları açılmaya
başlanınca okulunda bilişim öğretmeni yoksa bu meslek grubu bu sefer okullarda
bilişim formatörlüğüne soyundu. Zira okulun müdür yardımcısı kadar ücret
alabiliyordu, zaten okulunda ders yükü de fazla değildi. Bu kişiler buralarda
biraz pişince esen rüzgarla birlikte bu kişiler gözünü idareciliklere dikti.
Kimi okullarda müdür, kimi yardımcı, kimi baş muavin oldu. İlçe ve il
müdürlüklerine bunlar oturdu. Bunları oraya oturtan irade bunların eliyle okul
yöneticilerini kesip doğradı. Mağdur olan veya olduğuna inanan, bu kesim
mensuplarına düşman oldu. Hiçbir yere gelemeyen, Suriyelilerle ilgili
etkinliklerde görev aldı. Kimi okulunda, kimi ilçe, kimi de il koordinatörü
oldu. Tüm öğretmenlere hitap edecek şekilde kurulan sendika ve
konfederasyonların delege, yönetim kurulu ve başkanlıklarına yine bu kişiler
geldi ya da getirildi. Milli Eğitimler okul, ilçe ve il olmak üzere ağırlıklı
olarak bu meslek mensuplarıyla dolduktan verecek makam kalmayınca diğer
müdürlüklere göz dikildi. Şimdi o makamlarda da bu kişilerin ağırlıklı olduğu
gözlerden kaçmaz.
Bu kişiler camide cemaatle, vaaz kürsüsünde, dışarıda
esnafla, bahçede öğrenci ile hemhal olmaları gerekirken çoğu, makam ve
mevkilerin sahibi oldu. Anlaşılan bunlardaki doğuştan gelen idareci olma ve
koordine etme yetenekleri yeni keşfedildi ki branşları her kapıyı açar oldu. Belki
de bundandır okullarda bu branşa ihtiyaç da bir türlü bitmek bilmedi. Çünkü
göreve başlayan biraz öğretmenlik yapınca soluğu makam ve mevkide aldı. Makama
yeni gelen biri makam sahibini görmeden o makamda hangi meslek sahibi birinin
oturduğu hakkında kanaatini belirtse yüzde 90 isabet ettirir.
Siyasi iradenin tasarrufudur. Doğru yapar, yanlış yapar. Bedelini
de o öder. Zira yetki ve sorumluluk onlardadır. Haydi diyelim ki siyasi irade
bu meslek mensuplarına çok güveniyor, bu yüzden bunları tercih etti. Pekiyi
hemen hemen her türlü makamda görev alan, göreve talip olan bu arkadaşlar kendi
kendilerine “Hiç biz iyi mi yapıyoruz, yoksa kötü mü, bizim bu yaptığımıza
vatandaş ya da diğer meslek mensupları nasıl bakar, bizi nasıl görüyorlar, biz
iyi imaj verebildik mi diye soruyorlar mı acaba?” Hala her makama sahip olmak
için mücadele ettiklerine göre hallerinden memnunlar sanırım.
Kim nereye gelirse gelsin görüntü hoş değil haberiniz olsun
dostlar! Benden söylemesi. Bence makamların vazgeçilmez adamı olma yerine gönüllerin adamı olmayı seçelim. Hiçbir makam, kişiye tek başına bir itibar vermez.
Kimse de bir meslek grubunun itibarını sıfırlayamaz. Herkes kendi itibar
elbisesini kendisi kazanır veya kaybeder. Şahsınızı bilmem ama kimsenin
camiasını bu şekilde makam veya para hastası gibi gösterme lüksü olamaz. 26/08/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder