Ana içeriğe atla

Rotasyon denince niçin ilk akla öğretmenler gelir? -2

Ağırlıklı olarak öğretmenlere uygulanan rotasyonda geçmiş yıllarda devlet koyduğu kuralı çoğu zaman kendisi çiğnedi. Sürekli zorunlu rotasyona tabi olma yılını yukarıya çekti. Bir an evvel zorunlu hizmetimi yapayım diyenler yaptı diğerleri ise Bakanlığın tasarrufuyla kurtuldu. Halbuki Bakanlığın yapması gereken mecburi yükümlülüğe tabi olanların er veya geç zorunlu hizmet görevini yapması yönünde kararlı olmasıydı. Görevinin ilk yılında zorunluluktan kurtulan bir öğretmen kimsenin hayat bile edemeyeceği şekilde şehir merkezlerinde görev yapmaya başladı. Aynı okulda yıllar yılı görev yapar oldu.

Bakanlık belirli bir yılını aynı okulda dolduranlara rotasyon getirdi, ama aynı Bakanlık bu yıl uygulanmayacak açıklaması yaptı. Kanaatimce konan kural değiştirilmemeliydi veya ötelenmemeliydi. Öğretmen göreve başlarken hangi kurallara tabi olduğunu, ne kadar yıl nerede çalışması gerektiğini bilmeliydi. Kısa zamanda geleceği yere geldikten sonra muhitinden ev-bark aldıktan sonra rotasyonu dillendirmek çok akla uygun olmasa gerek.

Anlayacağınız kör-topal da olsa Milli Eğitimde öğretmenlere rotasyon uygulanıyor. Buradan söyleyeyim, rotasyonu hararetle savunan biriyim. Askere, polise ve aksak da olsa öğretmene uygulanan bu rotasyon niçin diğer çalışanlara uygulanmaz? Hele rotasyon sürekli öğretmenin başında demoklesin kılıcı gibi sallandırılmaktadır. Halbuki bir öğretmen aldığı çocuğu dört yıl sonrasında mezun edip yeni öğrencilerle muhatap olmaktadır. İyiyse okulunda isim yapıyor, veli ve öğrenci Allah razı olsun diyor, kötüyse öğrenci dört yılın sonunda ondan kurtuluyor. Ya diğer kamuda çalışanlar! Onların durumuna bir bakalım. Bir imam düşünün bir camide 20-25 yıl çalışıyor. Burada ne imam değişiyor ne de mahalleli. İmam iyiyse aliyyül ala, ya yeterli değilse o zaman o mahalleli yatsın ağlasın, kalksın ağlasın. Belediyelerde çalışanlar yine çakılı kadrodur, dünya gelse onu yerinde oynatamaz. Vatandaş her belediyede işi olduğunda aynı kişiyle muhatap olmak zorundadır. Burada sadece belediyede çalışan ve Diyanette çalışan imamları örnek verdim. Diğer kamu kurum ve kuruluşlarında aynı yerinde uzun yıllar çalışan nice kamu personeli vardır. Diğer kamu kurumlarında çalışan personel için zorunlu yer değiştirme hiç akla gelmezken nedense herkesin aklına ilk öğretmen geliyor. Hakkını yemeyelim Diyanette de görevliler için rotasyon geldi ama sadece bir defa uygulandı, bundan sonra da uygulanıp uygulanmayacağı belli değil.

Sözün özü, kamuda çalışan hizmetlisinden memuruna, şefinden şube müdürüne, öğretmen, müdür veya yardımcısına; belediye, tapu, maliye vb nerede devletin maaş verdiği kim varsa makam, mevki ve yaptığı işe bakmaksızın rotasyona tabi tutulmasıdır. Bu, herkese yeni bir heyecan verecektir, kendisini yenileme imkanı verecektir. Hizmet gören iyi biriyle ardından hayırla yad etmeye devam edecektir, iyi değilse ‘Şükür, kurtulduk’ diyecektir. Bunun için devletin değişmez kurallar koyması gerekir. Değiştireceği, uygulamayacağı kuralı koymaması çok iyi olur. Eş vb mazeretleri mutlaka göz önünde bulunduracak ama mazeretin resmiyetin dışında gerçekliğini mutlaka araştırmalıdır. Bu durumda eşin eşin yanına gitmesinden ziyade eşleri gerekirse daha farklı bir yerde istihdam etme yoluna gitmelidir. Buna rağmen evinin yanında çalışmak, dışarıya gitmek istemeyen olursa kendisine yol verilip dilediği yerde çalışmasına imkan verilmelidir. 25/07/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde