Ana içeriğe atla

“Her devrim kendi evlâd/lar-ını yer" *

Yönetim şekli ne olursa olsun hiçbir devirde hiçbir otorite; aykırı ses, alternatif düşünce istememiştir. Hepsi en iyisini biz biliriz, yeni fikir ve görüşe ihtiyacımız yok demişlerdir. Onlara göre herkes güdülmeye hazır koyun olmalıdır.

 Aykırı ses olursa ne olur? Aykırı sese, farklı düşüncelere her devirde farklı muamele edilmiştir:
1. Kellesinin vurulması,
2. Zindan/hapis hayatı,
3. Faili meçhul bir cinayete kurban gitme,
4. Dayak attırma,
5. İşkence,
6. Vatandaşlıktan çıkarılma,
7. Hain ilan edilme,
8. Sürgün ve zorunlu göç,
9. Dışlanma, ötekileştirilme; görevine/yazısına son verme,
10. Makam ve mevkiden indirme, istifa ettirme, tenzili rütbe,
11. İtibarını zedeleme,
12. Gözdağı verme,
13. Selamı sabahı kesme, yanından uzaklaşma,
14. 10. Köy...vs.
       
Rejimler ilk önce  yerlerini sağlamlaştırmak için muhalifleri susturur, onlara göz açtırmaz. Yukarıdaki seçeneklerden birini veya birkaçını birkaç muhalife uygularlar. Amaç, ardından gelecek aykırı ses/ler-i kesmektir. Ses kesilirse ne âlâ. Kesilmezse gerekirse ardından başka kurbanların da icabına bakılır. Rejim ve sistemler kana doymazlar. Yeter ki insanoğlu istesin. Kendi âlî menfaati için gerekirse en yakınlarını bile fedâ etmekten çekinmezler.

Rejimler hak etmeden gelir de adaleti tesis edemezse veya hak ederek gelir, kendini yenileyemeyip tekrarlamaya başlarsa... korku kendilerini esir alır. Tedbir almadığı takdirde nimetlerinden faydalandığı saltanatın altından kayacağını endişe eder. Bu yüzden elinden hiç sopayı eksik etmez. Gücünü de  tek ümit kaynağı destekçilerinden, fanatiklerinden, tetikçilerinden ve mutlu azınlığından  alır.

Sistem bir taraftan  muhaliflerin icabına bakarken  diğer taraftan bir paranoya hali yaşamaya başlar. Bu sefer kendi evlatlarını da yemeye başlar. Dün beraber yola çıktığı insanları teker teker öğütmeye başlar.

 Ne demişlerdi: " Her devrim kendi evlat/lar-ını yer." 13/12/2015

* 01/11/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde