Ana içeriğe atla

Bazıları Daksil Kullanmayı Ne Çok Seviyor!


Derse girip defteri imzalayacağım. Daha defteri açmadan elime bir şeyler bulaştı. Nereye dokunursam elim yapış yapış. Ne var bu elimde, elim nereye temas etti diye düşünürken defteri açtım. Sağa sola bulaşan, bulaştığı zaman sülük gibi olan, bir müddet sonra siyah bir renge bürünenin daksil olduğunu anladım. 

Benden önce derse giren öğretmen -nasıl becerdiyse- haftanın ilk günü olan pazartesiye yoklama yazacağı yerde haftanın son günü olan cuma gününe yoklama almış. Yanlış yere yazdığını anlayan öğretmenin imdadına daksil hızır gibi yetişmiş. Çünkü ona göre hatayı telafi edecek bildiği tek yöntem budur. Cebinde ve çantasında deftere yazacak, imza atacak kalem bulundurmayan bu tipler nedense çantalarında daksil bulunduruyorlar, ya da öğrenciyi okul idaresine göndererek daksil istetiyorlar. Yeni çalıştığım okulumda bazı öğrencilerin çantasında bu daksilden bulundurduğuna şahit oldum. Demek ki bazı öğretmenler daksil isteye isteye öğrenciler lazım oluyor diye çantalarında daksil bulundurma yoluna gidiyor.

Dagsil niçin kullanılır? Dolma kalem veya tükenmez kalemle yaptığımız hata ve yanlışı yok etmek için. Pekiyi yaptığımız hata ve yanlışlar daksil kullanmak suretiyle yok oluyor mu? Keşke yok olsa! Veya yapılan yanlışlık, yapılan yer ile kalsa! Ya da hatamı telafi edeceğim diye daksili kullananlar, daksili kullanmayı bilse! Çünkü daksili kullanmak da bir marifet ve sanattır. Bir defa daksili kullanan yoğurt sürer gibi sürmeyecek deftere. Haydi sürdü diyelim, kurumasını bekleyecek. Şayet beklemeyip de defteri kapatırsa seyret bundan sonrasını artık. İki sayfa birbirine yapışmıştır. Uğraşıp açarsın. Eline bulaşan da sana bonusudur. Uzun bir süre elinde hamur gibi yapışır durur. Su ile de kolay kolay çıkmaz. Bir müddet sonra elinde simsiyah bir görünüme kavuşur. Daksil kullanılan yer, “Burada bir hata yapılmıştır, görülmesin diye silinmiştir” dercesine görene sırıtır durur.

İnsan hata yapamaz mı? Yapar elbet. Çünkü beşerdir ve şaşar. Pekiyi hatalarımızı nasıl yok edeceğiz? Çünkü silgi ile silinmez tükenmez kalemle yapılan yanlışlık. Bunun yolu yanlış yaptığımız yerin veya yazının üzeri bir veya iki çizgi ile çizilir ve yanına “Bu hatayı ben yaptım, düzeltiyorum” diyerek paraf yapılır. Yazıyı gören yanlışı görür, fakat bu yanlışın bir anlamı yok, çünkü hata yapan hatasını sehven demek suretiyle düzeltmiş; doğrusunu yanına, altına yeniden yazar. Kimi de yaptığı hatayı düzeltmek için yanlışın üzerini okunmayacak şekilde karalar. Bunu gören acaba burada ne yazılmıştı diye merak eder durur.

Yapılan yanlışlık ister daksil ile ister üzeri iyice karalamak suretiyle düzeltilme yoluna gidilsin, bu tasarruf; yanlış bir harekettir, evrakta tahrifattır. Resmi işlerde asla kullanılmaz ve başvurulmaz. Bunu en iyi öğretmenlerin bilmesi gerekir.

Gündelik hayatta ve özel sektörde daksili anlarım ama resmi işlerde asla yeri yoktur.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde