Çoğu konularda bir fikir elde etmek, görüş almak istersek
genelde uzmanına danışırız. İş, eğitim ve öğretim konusuna gelince hepimiz
allameyi cihan kesiliriz. Lafı ağzına alan “Ben olsam…bana göre…” diye başlıyor
sözüne. Kimse, kendisinden başka kimseyi de beğenmiyor. Ne öğretmen beğeniriz,
ne idareci, ne okul, ne de sistem. Hepsini teker teker öğütüyoruz bilerek veya
bilmeyerek. Doğrunun merkezine kendimizi koyuyoruz, önümüze geleni biçip
geçiyoruz.
Eğitim ve öğretim konusunda en son eğitimciler konuşur,
konuşanlara da pek itibar edilmez. Niye itibar edilsin ki? Kendi aklımız ve
tecrübemiz varken mürekkep yalayanlara laf mı düşer? Onlar sadece tu kaka
yapılmak için kullanılır ve hatırlanır.
Hangi sistemi getirirsek getirelim, hangi öğretmeni
bulursak bulalım, sınıf ve okulu en son model teknoloji ile donatalım, hizmet
aldığımız insanlara değer ve önem vermediğimiz müddetçe bir arpa boyu mesafe
kat edemeyiz. Birincisi bu. Bir diğeri; sistemi, okulları, eğitim camiasını
eleştirdiğimiz kadar kendi çocuğumuzu eleştiriyor muyuz? Ya da soruyu şöyle
soralım. Kendi çocuğumuzun öğretmeni kendimiz olsak, çocuğumuzu biz eğitsek
öğrenim yönünden başarı, eğitim yönünden davranışlarda değişiklik olur muydu?
Hepimiz topu taca atarak kaçak güreşiyoruz. Oturup adam
gibi bir öz eleştiri yapmıyoruz. Tek yaptığımız sistem değiştirmek. Olmadı,
başka sisteme yönelmek. Bir defa bizim sıkıntımız sistem sıkıntısı değildir,
mantalite sorunumuz var. Hepimiz çocuğumuzu ve tüm çocukları bey veya
hanımefendi yetiştirme çabasındayız. Bu mümkün mü? Olmayacağını hepimiz
biliyoruz. Zira hiçbirimizin kapasitesi aynı değildir. Sonra bu, dünyanın
yaratılış amacına terstir. Enam 165’e göre Allah, “…size verdiği nimetler
konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır...”
buyurmaktadır. Yani toplumda herkes farklıdır, eşit değildir. Allah herkesi
birbirine muhtaç olacak şekilde yaratmıştır. Birbirine muhtaç olacak ki bu
dünyada bir iş bölümü olsun. Herkes bey olacaksa bu dünyanın onca farklı işini
kim yapacak? Herkes kapasite, çalışma ve çabasına göre mutlaka farklı farklı
kulvarlarda çalışmak zorundadır.
Eğitim camiasının az sayıda görüş bildireni de eğitim ve
öğretimdeki sorunu okullar ve okul türleri arasındaki derin eşitsizliğe
bağlamaktadır. Kanaatimce bu tespit de sorunun çözümüne yardımcı olmaz. Çünkü
okul ve okul türlerini emsallerinin önüne geçiren yine öğrencidir. Kumaşı iyi
olan öğrenci hangi okul veya okul türünde olursa olsun, kendisini ve kalitesini
konuşturur. Normal bir okulda basit matematik işlemini yapacak kapasitesi
olmayan, basit bir paragraftan ne anladığını ifade edemeyen veya anlamayan bir
çocuğu en iyi okula verseniz, o çocuğa yapılacak en büyük kötülüktür. Herhangi
bir futbol oyununda bile top koşturan her futbolcuyu sahaya sürmeyiz. Rakibe ve
futbolcumuzun yeteneğine göre birini sahaya süreriz. At yarışında bile tüm
atları hipodroma sürmeyiz. Ancak yarışı kazanma ihtimali olana şans veririz.
Anlatmak istediğim okullardaki sorunu, eğitim ve öğretimdeki başarısızlığa
suçlu aramayı bir tarafa bırakalım, önce elimizdeki çocuğun kapasitesini tespit
edelim, onu o alanda değerlendirelim. Bu yöntem ayakları yere basan bir
yöntemdir.
Hâsılı, okulları okul yapan öğrencinin kendisidir. Düzenli,
tertipli, neye, niçin çalıştığını bilen bir öğrenci gittiği okuldan bir şey
alırken bir şeyler de verir. Derste ve okumada gözü olmayanı ister en gözde
okula ver, özel okulun en iyisinde okut, mesafe alınamaz. Çünkü hiçbir okul tek
başına çocuğu uçurmaz. Çocuk ben alacağım bir şeyler diyecek, okul da verecek.
Çünkü marifet iltifata tabidir. Ben bir şey almayacağım diyen öğrenciye de
hiçbir şey fayda etmez. Çünkü müşterisiz meta zayidir.
Yok, illaki sistem diyorsanız o zaman her devirde genel
geçer sistemi size önereyim: Getirelim okullara eleme sistemini, bakın ondan
sonra okulların durumunu.
Bizim bugünkü bu mantaliteyle yaptığımız, her türlü meyve
ve sebzesini çürük-çarık satan pazarcı esnafına benziyor. Halbuki pazarcı meyve
ve sebzenin iyilerini çürütmesin diye çürüyen sebzesini ayırıp iyisini vereceği
yerde poşetin içine hepsini harmanlayıp dolduruyor. Bizim eğitim sistemimizde
de çürük-çarık, iyi-kötü harmanlanmış bir şekilde 12 yıl sonra hiç fire
vermeden mezun oluyor. Olan da iyilere oluyor. Çünkü hedefi olmayan çocukların
içinde çocuklarımız eriyip gidiyor, tıpkı çürüğünü ayırmadan pazarcının tüm
sebze ve meyveyi bize verdiği gibi. Teşbihte hata olmasın. Okullardaki hedefi
olmayan çocuklar kötü değildir, sadece ilgi alanı okul değildir. Bu çocuklar ilgi
alanı olan mesleklerde sahasının bir numarası olabilir.
Son söz; boş verelim sistemi, sınav sitemini falan. Haydin
okullarda yeniden eleme sistemini getirelim. Eğitim ve öğretimimiz artı yönde
gelişir. En azından bugünkünden kötü olmaz. Ne dersiniz? 15/11/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder