Ana içeriğe atla

El işi çeyiz işinden Arapça öğrenmeye

Çocukluk ve gençliğimde genç kızların çeyiz hazırlama derdi vardı. Daha küçük yaştayken evliliğe hazırlık yapılırdı. Eli iğne tutmaya başlar başlamaz kendisine çeyiz işi öğretilirdi. Evinde otururken, gezmeye gittiği zaman yanında hep çantası olurdu. İçinde kokası, kanaviçesi, iğnesi, ipliği, mili olurdu. Birini bitiren diğer işe koyulurdu. Yeni işinin ne şekilde olduğunu bilmeyen, bilen bir büyüğünün yanına giderek modelini alırdı. El emeği, göz nuru bu işlemeler bittikçe yıkanır, ütülenir, çeyiz sandığına kaldırılırdı. Kızımızın nasibi çıkar da evlenecekse tüm bu işlemeler derlenir, toparlanır, çeyiz çakmaya gidilirdi.

Küçük ve genç kızlar evlilik öncesi evliliğe hazırlanırken anne ve nineler de oğul, torun, kız veya eşlerine çorap, takke, eldiven, kaşkol, kazak, yelek örerlerdi. Zaruri işlerini yaptıktan sonra kadın ve kızımızı bekleyen ev ödevi bu şekilde idi.

Şimdi genç kızların çeyiz işleri, büyüklerin ördüğü örme işleri hazıra bindi. Herkes hazır alıyor. Hasılı kız ve annelerimiz büyük bir yükten kurtuldu ve elleri boşa çıktı. Eli boşa çıkan ev kızı ve anneler gezdi dolaştı, güne gitti, sohbete gitti, Tv izledi. Ama ömür böyle gitmezdi ki... Üstelik eskiye oranla elleri tamamen boşa çıktı. Çünkü dün kadınların belini büken el işi artık hazır alınıyor. Ev işlerinin çoğunu otomatik makineler yerine getiriyor. Pekiyi bu kadınlar ne yapacaktı? Yeter ki istesinler. Zira onları oyalayacak bir iş bulundu.

Şimdi ev kızlarının veya ev hanımlarının en büyük uğraşı, Arapça öğrenmek. Gecelerini, gündüzlerini Arapça öğrenmeye veriyorlar. Yıllarını veriyorlar bunun için. Ne yeter diyorlar, ne diploma alıyorlar, ne de diploma veren var. Hocaları kim, bu işi ne kadar biliyor, ne kadar öğretiyor bilinmez. Meraklısı haftada bir arapça öğrendiği yeri boyluyor, öğrenci gibi ellerinde kitapları, defterleri, silgi ve kalemleri var.

Kur'an arapçası öğreniyorlar. Sarf, nahiv, avamil ne varsa başlayıp bitiriyorlar, sonra "Benim oğlum bina okur, döner döner bir daha okur" misali başa dönüyorlar tekrar. Ömrünü arapça okumaya vermiş değme kişilerin yapmakta zorlandığı i'rab yani nahiv öğreniyorlar. Üstelik Kur'an-ı Kerim ayetlerini i'rab yapıyorlar. Kim öğretiyor? Başlarındaki hoca, bir başka yerde öğrenci. Diğer hocadan öğrendiğini gelip başka yerde anlatıyor. Sabah öğrenci, öğleden sonra öğretmen yani.

İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyatlarda Arapça öğretmede sarf ve nahiv bırakıldı, modern ve pratik arapçaya önem veriliyor şimdi. Buralarda ise sarf ve nahiv tam gaz gidiyor. Bu ülkede 4 yıl İHO'da, 4 yıl İHL'de, 5 yıl ilahiyatlarda arapça öğrenenler bu dili doğru dürüst öğrenemedi. Belki şimdiki arapça öğrenme yerlerinde amatörce başlanan arapça öğrenme furyası sayesinde bu ülkede arapça bilenlerin oranında artış olur da, yıllar yılı Arapça eğitimi alan okullardaki öğrencilere ibret olur. Bizim zorunlu görüp öğrenemediğimiz bu dili bunlar merakından bizden önce öğrendi der ve utanırlar.

Öyle zannediyorum sizler de dün kadınımızın, kızımızın meşgalesini ve bugün kadın ve kızların meşgalesini sayemde öğrenmiş oldunuz. Bundan sonra ev kadınları veya ev hanımları, ev kızları ne iş yapıyor demezsiniz umarım. Bir de öğrenmenin yaşının olmadığını öğrenmiş olursunuz. 25.01.2018 Ramazan Yüce, Konya

Yorumlar

  1. Herkes İçin Şimdi Arapça Zamanı PDF indir – Epub Oku – Ücretsiz Mobil Download
    ZİNDE REKLAM YAYINCILIK tarafından yayınlanan Herkes İçin Şimdi Arapça Zamanı kitabını okumak ister misiniz? Sizlere Herkes İçin Şimdi Arapça Zamanı pdf indirme linki ve detaylarını vermeye çalıştık. Muhammed Enes Küçük imzası taşıyan esere ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.
    https://www.pdfindiroku.xyz/herkes-icin-simdi-arapca-zamani-pdf-indir-epub-oku-ucretsiz-mobil-download/
    https://www.pdfindiroku.xyz

    YanıtlaSil
  2. Ali Bey! Teşekkür ediyorum. Umarım emek sarf ettiğiniz çalışmanızdan faydalananlar çıkar. Benim bu yazım Arapça öğrenmeye çalışanlar üzerine eleştirel bir yazı idi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde