Ana içeriğe atla

Aydın sorumluluğunu taşımakta zorlanan içimizdeki İrlandalılar! *

Sınır güvenliğimizi tehdit eden PKK'nın Afrin'deki yuvalanmasını dağıtmak ve güney sınırımızı güven altına almak amacıyla Türkiye, adına 'Zeytin Dalı' dediği bir harekât başlattı. Başarılı bir şekilde de yürütülüyor. TSK'nın geçen Cumartesi günü başlattığı bu harekât, Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ı ve Çerkez'iyle tüm milleti bir araya getirdi. Dünya kamuoyunda da bu harekâta olumlu destek ve makul açıklamalar yapıldı. Buraya kadar her şey planlandığı gibi gidiyor. Ülke olarak biz, harekât başarılı olsun diye dua ederken, kimimiz bu operasyona katılmak için askerlik şubelerine dilekçe verirken, kimimiz Mehmetçik yesin diye ürettiği ve sattığı balı harekât bölgesine gönderirken operasyonun 4.gününde milletvekillerine gönderilmiş bir elektronik posta skandalı patlak verdi. Mektup bizi hiç yanıltmadı. İçimizdeki İrlandalılar'dandı.

Mektup, barış havarisi bir mektup. Ne var bunda diyebilirsiniz? İçeriğine baktığınız zaman gerçek niyetleri daha iyi anlaşılır. Güya “Savaşa karşılarmış, güvenliğimizi korumanın yolu, karşılıklı dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerinden geçiyormuş, bunun için de karşılıklı müzakere ve işbirliği yapılmalıymış, tecrübeleri bunu gerektiriyormuş. Türkiye’ye bir tehditte bulunmayan, Suriye toprağı olan Afrin’e silahlı müdahalenin bölgemize ve ülkemize barış ve güvenlik değil, daha büyük sorunlar, yıkım ve acı getireceğini, Kürt yurttaşlarımızı da yürekten yaralayacağını biliyoruz.” şeklinde devam ediyor mektupları.

Neresinden bakarsanız sakat bir mektup, ayakları yere basmıyor bizim bu aydın geçinen kimselerin. Mektup sakat bir zihniyetin, Türkiye ile kavgalı bir kesimin iyi niyetten yoksun bir herzesidir. Kiminle karşılıklı ilişki kurulacak merak ediyorum. Karşı tarafta bir devlet mi var? Türkiye’yi PKK denilen terör örgütüyle aynı masaya oturup müzakere yapmasını öneriyor. Üstelik Afrin’dekilerle aramızda hiçbir sorun olmadığını ve Türkiye’ye bir tehdit olmadığını ifade ediyorlar yine mektuplarında. Güya tecrübelerinden bahsediyorlar. İnanın 15 yaşındaki çocuğa sorsan bunlardan daha tecrübeli olduklarını görürsünüz. Bu millet, Suriye topraklarının Öcalan’ın besleyip büyütüldüğü topraklar olduğunu, Beka Vadisi’nin PKK’nın yuvalandığı yer olduğunu çok iyi biliyor. Bugün yuvalandıkları Afrin’in Beka Vadisi’nden ve Kandil’den daha beter olduğunu göremiyorlar. Aslında görmek istemiyorlar. Üstelik harekâtın Kürt yurttaşlarımızı yürekten yaralayacağını ifade ediyorlar. Adam gibi baksalar, biraz sosyal medyayı takip etseler, Kürtler’in ekseriyetinin bu operasyonun arkasında olduğunu görürlerdi. Adıyaman’dan, Urfa’dan destek açıklamalarını bu millet hep gördü. Üstelik bu harekâtın Kürtler’e yapıldığını nereden çıkardınız? Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kuldan utanın. Son kırk yılımızda 40 bin can alarak Güneydoğu’yu yaşanmaz hale getiren, Kürtler’e kan kusturan, asker-sivil demeden herkesi doğrayan, Güneydoğu’yu cehenneme çeviren, güya Kürtler’in hamisi olduğunu söyleyen bu örgüt değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti’nin uzattığı kardeşlik projesini bir tarafa bırakıp yeniden kan dökmeye başlayan bu örgüt değil miydi? Boşuna uğraşmayın-Türk ve Kürklerin arasını açamazsınız. Zira et ve tırnak gibiyiz. Hasılı, mektup baştan sona tarihi bilmeyen, bu milletin kültür ve değerlerine yabancı olan kişilerin ele aldığı ve yeri spam olan bir elektronik postadır.

Kimmiş bu mektubu ele alanlar? İçlerinde eski vekil, eski bakan, sanatçı, yazar-çizer ve akademisyenin yer aldığı 170 kişi. Bize, kültürümüze ve değerlerimize tepeden bakan bu zihniyeti bu millet çok iyi tanıyor, içimizde istemeden çıkan ur gibi bünyemizde yaşıyorlar. Bunların ‘aydınlıkları, yazarlık-çizerlikleri, sanatçılıkları’ tamamen sözde. Aydın olmak, içinden beslendiği milletin çanağına pislemek değildir. Kusura bakmayın, Anadolu’nun okumamış, elleri nasırlı insanları sizden daha irfan sahibi. Siz olsa olsa diplomalı cahiller olursunuz. Bu memleketi sizden fazla düşünüyor o okumamış Anadolu insanı.. İşte bu zihniyetiniz dolayısıyla asla bu topraklarda muktedir olamayacaksınız. Siz değil miydiniz,(ya da zihniyetiniz) Gezi olayları dolayısıyla Avrupa gazetelerinde Türkiye devletini kötüleyen boy boy ilan veren. Siz kimsiniz biliyor musunuz? Osmanlı’yı çökertme görevini üstlenen tarihteki ‘Jön Türkler’in günümüzde uzantılarısınız.

Bir cümlede “Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu” söyleyen bu sözde aydın geçinenlerden zihniyet olarak farklı olmayan Türk Tabipler Birliğine söyleyeyim. Elinizin hamuruyla erkeğin işine karışmayın, doktorsanız doktorluğunuzu bilin. Bize savaşı öğretecek en son kişiler sizlersiniz. Siz hastalarınızla uğraşın. Evet; savaş, tasvip edilecek bir şey değildir, sözün bittiği yerdir. Uzattığımız zeytin dalına her defasında silahla karşılık veren bu örgüt, ölümlerden ölüm beğenmeyi çoktan hak etti. Kusura bakmayın, bu terörle mücadele sizin dediğiniz gibi “Savaş, bir halk sağlığı sorunu” değil, sizin için bir hazım sorunudur. Halka hazmı kolay haplar önermeden önce bu hazmı kolay haplarla önce kendinizi tedavi etmenizde fayda vardır.

Bu kadar barış havarisi kesilen bu yazarı, çizeri, doktoru bir defa da PKK’nın yaptığı terörü, canlı bombayı kınasalar hiç gam yemeyeceğim, bu insanlar ne kadar hümanist diyeceğim. 25/01/2018 Ramazan Yüce, Konya



* 27/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde