Ana içeriğe atla

İşte Bu da Bir Eğitimci!

Ders işlerken bir yardımcı kaynaktan test çözmeye çalışan bir öğrenciyi birkaç kez yaptığının doğru olmadığını izah ettim. Dersi de dinlediğini söyledi.

Nasıl ki bir insanda iki kalp olmazsa yine insan aynı anda hem test çözüp hem de dersi dinleyemez, ben de böyle bir yetenek yok, siz de varsa bilmiyorum, dersi de dinlemiş olsan testi evinde çözmelisin. Ayrıca bu tür davranış doğru değil, bir şeyi yaparken diğerini yıkmayalım. İstersen biraz empati yap. Farz edelim ki ileride öğretmen oldun. Ders işlerken bir bakmışsın ki bir öğrenci test çözüyor. Bu durumda ne yaparsın dedim. Kızarım dedi. Ardından kaldığımız yerden derse devam ettik.

Ertesi hafta yine aynı sınıfa derse geldim. Derse başlamadan öğrenci söz istedi. 'Öğretmenim diz geçen dersinizde ders esnasında test çözmenin uygun olmadığını söylediniz. Ama etütteki öğretmenimiz dedi ki "Haftada 1200 soru çözeceksiniz. Yetiştirebilmek için okulda din kültürü, görsel sanatlar, teknoloji ve tasarım derslerinde de test çöz' dedi. Sizin ders esnasında test çözmeyin görüşünüz çelişiyor" dedi. "Kızım ben olsam ilk işim o etüt merkezini bırakırım, sana şu derslerde test çöz diyen hocadan da ders almam. Bir defa o öğretmenin size vereceği bilgiden ziyade önce etik değerlere ihtiyacı var. Bu yaptığı çok ayıp" dedim. Derse geçtim.

Durum aynen bu şekilde. İçinizden çocuk yalan söyleyebilir diyebilirsiniz. Öğrenciyi tanırım. Tertemiz ve saf bir çocuk. Oksnı aynen aktarır. Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz bilmiyorum ama bu kişi eğitimci olmuş ama adam olamamış bir defa. Hangi derslerin gerekli olup olmadığı hükmünü de vermiş. Bu öğretmen allameyi  cihan olsa, ardından ders almam için milyonlar koşsa benim nazarımda sıfır kadar bile değeri yok. Devletin yasakladığı merdiven altı etüt merkezlerinde okul çıkışı  gizli-kaçak çalışarak istediği kadar ders versin, dünyanın parasını kazansın, kısa zamanda evini-barkını, atını-arabasını alsın, paraya para demesin. Nazarımda beş paralık değeri yoktur. Bu kişinin her şeyden önce edebe ihtiyacı var. Öğrenciye iki net daha fazla yaptırıp isim yapacağım, ardından ünümü duyuracağım, sonra gelsin paralar hesabı yapan bu menfeatperestin bu ülkeye, eğitim ve öğretimimize verebileceği bir şey yoktur. İyi ki ülke falan bunun elinde değil. İnanın üç kuruşa satar bu ülkeyi. Öyle zannediyorum kazandığı paranın vergisini de vermiyordur devlete.

Ne yazık ki böylesi tip benim meslektaşım. Mesleğin yüz karasıdır bu psikolojideki biri. 20.10.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde