Ana içeriğe atla

Düğün Dediğin Ses Getirmeli

İnternethaber'in verdiği bilgiye göre Samsun'un İlkadım ilçesinde yapılan bir düğün merasiminde takılan takıların kız evi tarafından 'Takılar kız evinde kalacak demesi üzerine kız ve oğlan evi arasında çıkan kavgada aralarında gelinin de olduğu 12 kişi yaralanmış. Yapılan meydan savaşı ölüm/lere sebebiyet vermeden güvenlik güçleri tarafından engellenmiş. Kavgayla ilgili taraflardan çok kişi gözaltına alınmış.

Düğün devam etti mi, kavgaya sebep olan takının yekûnü ne kadardı, takı savaşını kim kazandı, kavgaya değdi mi, gözaltına alındıktan sonra kavga nezarethanede devam etti mi, yaralılardan kaç tanesi oğlan evinden, kaç tanesi de kız evinden bilmiyorum. Çünkü başka bilgiye ulaşamadım. Ama heyecanlı bir düğünmüş, hoşuma gitmedi değil hani. Düğün dediğin böyle olmalı. Türkiye'de haber olmalı, gündem oluşturmalı. Akılda kalmalı,  taraflar hayatları boyunca unutmamalı, kız tarafı; 'Takılar bizde kalacak' cesaretinde bulunmamalı, bu düğün herkesin kulağına küpe olmalı. Yoktan yüzük atanlar eğer düğünlerinin ses getirmesini istiyorlarsa bu düğünü örnek alabilmelidir.

Düğünle ilgili üzüldüğüm nokta ölümün olmaması. Demek ki taraflar beceriksizmiş. Aralarından şöyle üç-beş tane de ceset çıkarsalar fena olmazdı hani. Uluslararası ajanslarda ilk haber olarak geçerlerdi. Belki de hedeflerinde ceset de vardı. Ama ne yazık ki çevik kuvvet fırsat vermemiş, kursaklarında bırakmış iş yapacak kişilerin üzerine çiş yaparak. Vazifeleri sanki. Filmlerdeki Türk polisinin olay bittikten sonra olay yerine geldiğinden hiç örnek almamışlar gayri belli. Halbuki taraflar ne kadar da hazırlık yapıp plan kurmuşlardı. Ne işe yaradı şimdi. Ben olsam bu tarafların yerine bu işi burada bırakmam. İçeriden çıktıktan sonra da sürdürür, işi kan davasına dönüştürürüm. Hatta kendilerini derdest edip götüren polislerden de şikayetçi olurum, 'Biz ne güzel eğleniyorduk, biz sevincimizi mutlu günümüzde böyle gösteririz. Ama gel gör ki polisler bizi anlamadı. Nereden anlayacak. Zira eşek hoşaftan ne anlar. Bizim mutluluğumuzu yarıda kesen bu polislerden davacıyız, eğlencemizin ve cümbüşün içine ettiler, salona da o kadar para vermiştik, düğüne de az para harcamadık hani! Sonra polise göre bizim bu yaptığımız kavga ise bilsinler ki bu kavga ekmek kavgasıdır. Düğüne o kadar para harcadık, o kadar borç nasıl ödenecek, en azından bir kısmını takıyla kapatsak fena mı olurdu' diyerek suç bastırma yoluna gitmeliler ki ava giden polisler avlandığını anlasın. Bunu da mı ben söyleyeyim? Hiç mi örnek almadılar darbe üzere yakalanan kişilerin mahkemedeki inkârlarını?

Hasılı ülke, ülke değil. İnsanımızda anlayış yok. Özgürlük desen yok. Adamı bırakıp düğünde bir kavga etmesine bile izin vermiyorlar. Polise mi soracaklar nasıl eğleneceklerini? Sahi, takılar kimde kaldı? İçeriden çıkıncaya kadar kim ne kadar takı aldıysa taksalar da bir züğürt tesellisi olarak eğlenseler! 23.10.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde