Ana içeriğe atla

Güya eğitim ve öğretimde kitaplar ücretsiz **

Okullar açılalı iki hafta oldu. Üçüncü haftayı bitirdik. Eğitim ve öğretim başladı başlayalı, araç ve insan trafiğinde gözle görülür bir yoğunluk göze çarpıyor. Okul kıyafeti ve kitap kırtasiye satan firmaların bulunduğu güzergahlarda aracınla geç geçebilirsen. Yaya gelenin bile içeri giremediği günler yaşıyoruz. Kitapçıların içi tıklım tıklım, içeri girmek için dışarıda sıra bekleyenler bile var.

Okul kıyafetini belki bir yerde bulup hallediyorsun işini. Kırtasiye işlerini de herhangi bir mağazadan alıp kurtulabilirsin. Dur bakalım hemen kurtuldum deme. Daha sırada öğretmenin dediği yardımcı kaynakları alacaksın. Hepsini bir kitapçıda bulamazsın. Şehri dört döneceksin. Çünkü öğretmenin istediği yardımcı kaynağı bulmak için nokta atış yapman gerekiyor. Zira bazı öğretmenler  sadece yardımcı kaynak aldırmıyor. "X yayın evinin bastığı Y kimseye ait kitabı Z kitapçıdan alacaksınız. Şu kadar kitabı oradan alabilirsiniz. Almaya mecbur değilsiniz, isteyen alabilir, ben dersleri o aldığınız kitaptan işleyeceğim. Falan okuldan geldim derseniz size şu fiyattan verilecek" diyor.  Sen veli olarak şu kitap evi, bu kitap evi dolaşıp duracaksın. Üstelik bazı kitaplar bittiği için geleceği gün tekrar gidip alacaksın. Alacağın onca yardımcı kaynak ne kadar tutar, hesabını sonra yaparsın. Çünkü acısı sonra belli olur... Şimdi sen kitapları halletmeye bak ki, çocuğun da mutlu olsun, öğretmeni de. Çocuğun ve öğretmeni mutlu oldu mu yayın evi zaten dört köşe olur mutluluktan. Kitabı satıldıkça yazarı da ihya olacak bu arada. Bak aynı anda kaç kişiyi mutlu ediyorsun. Allah da seni bahtiyar eylesin. Sen bol kazanmaya devam et ki doyuracağın insanlar olsun.

Devlet de kafasını kuma gömsün: Eğitim ve öğretim ücretsiz desin, durmadan ders kitaplarını ihale ile firmalara vermeye çalışsın, bastırdığı kitapların dağıtımını başka firmalara versin, okulun açıldığı ilk gün sıraların üstünde olacak diye firmalar gece gündüz, mesai takip etmeden okullara kitaplarını götürsün, saymadan rastgele verdiği kitapların ve getirmediği kitapların listesini okul yetkilisine tam ve eksiksiz olarak teslim aldım diye imza attırsın. Ardından da "Hocam eksik ve fazla olursa bizim depomuz falan yerde, şu saat ile bu saat arası orada bulunuruz, fazlasını arabanızla getirin, eksiğini yine arabanızla okula götürün, eksik kitaplar ne zaman gelir, okullar ne zaman getirir bilinmez, siz ara ara uğrayın oraya" der, çeker gider. Okulun girişinde rastgele bırakılmış kitapları paketleyip ilk gün sıraların üzerinde hazır olması için bu işi hizmetli, öğretmen, idareci yapsın. Bunca masraf, telaşe ve sıkıntının ardından herkes işimizi yüzümüzün akıyla yaptık, yetiştirdik hele şükür desin. Bundan sonra sıra öğretmende artık.

Öğretmen daha derse gelir gelmez, devletin nice emek ve masrafla gönderdiği kitabın yüzüne bakmadan aldıracağı yardımcı kaynakları bir bir sıralasın. Sen de ne olur ne olmaz, belki çocuğum dersten geri kalır, hatta öğretmen yardımcı kaynağı almadığı için çocuğumun performansını düşük bile verebilir diyerek soluğu kitapçılarda al. Ne kadar harcayacağın bir muammadır. Çünkü ucu açıktır. Bazı öğretmenler dünyanın merkezine kendi derslerini alıyor. Başka ders önemli değil. Alacaksın başka çaren yok adına tavsiye denilen bu yardımcı kaynakları. Dua et bazı öğretmenler “Yardımcı kaynak aldırmak yasak” diye sesini çıkarmıyor ve çocuğuna kitap aldırmıyor. Hepsi aldırsa vay haline.

Ücretsiz olan eğitim ve öğretim için servis, kıyafet, defter, yardımcı kaynak vb harcamalar belini büker. Daha çocuğunun yemek-kantin ve harçlığı da ardından gelecek.  Allah senin yardımcın olsun sayın veli! İnşallah aldığın onca yardımcı kaynak ve eğitimin diğer masrafları için yaptığın-yapacağın masrafa değer.

Bizim durmadan hangi parti ne kadar oy alacak şeklinde anket çalışması yapan saha araştırmacıları! Ne olur, bir hafta siyasi anket yapmayın da yardımcı kaynak aldıran öğretmenle, yardımcı kaynak aldırmayan öğretmenin sınıflarında bir farklılık oluyor mu? Bir de bunun araştırmasını yapın. Bu, sizin işiniz değil biliyorum ama ne yaparsın ki Türkiye'de o kadar üniversite var. Daha bu güne kadar yardımcı kaynakların eğitime katkısını araştırmadılar. Oldu olacak bu işi de siz yapın.

Sayın öğretmenim! Derdin ne senin yardımcı kaynakla? Daha  okul açılmadan yardımcı kaynakla yatıp kalkıyorsun, devlet tavsiye etmiyor, aldırmayın diyor. Demek ki devlet ihtiyaç olarak görmüyor bunu. Devletin dert edinmediğini sen niye dert ediniyorsun? Sonra yayın evi, yazar adı ve kitapçı adı vererek öğrenciyi yönlendirmek doğru mu? Yoksa kitapçı ile gizli bir anlaşman mı var? Adam sana prim mi veriyor? Kendini düşürme bu kadar. Devlet hangi malzeme ve materyali vermişse onunla yetin.

İsteyen öğrenci, isteyen veli takviyeye ihtiyaç hissediyorsa kitapçının yolunu tutsun, hangisini isterse onu alsın. Biliyorum işiniz zor. Kimi veli yardımcı kaynak alınsın diye size teklif eder, kimi de alınmasın diye. Siz de iki arada bir derede kalıyorsunuz. Kiminiz aldırıyor, kiminiz aldırmıyor. Aldırsanız da suç, aldırmasanız da... Bırakın kim ne yaparsa yapsın. Sadece devletin verdiği kitapla yetinin...

Bu kadar yardımcı kaynağı çözecek öğrenciler bu yükün altından nasıl kalkacak biraz da onları düşünelim... 04/10/2016

** 12/10/2016 tarihinde kahtasoz internet gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde