Ana içeriğe atla

Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu!

İki ay önce kendim gibi bildiğim iki kamu personeli arkadaşımın 'FETÖ' şüphesiyle açığa alındıklarını duyunca önce "Nasıl olur böyle, bunlar ve FETÖ... buna kargalar bile güler, ne oluyoruz" dedim  çevremde. Ardından "Paralelcileri yanlış yerde aramayalım" başlıklı bir yazı kaleme alarak  bu iki arkadaşın masum olduğuna işaret etmeye çalışmıştım.

Ne zaman biri açığa alınsa "Ha demek o da mı onlardanmış, bilmiyordum" deyip yolumuza devam ediyoruz. Arkadaş ben bu adamı tanıyorum, o taraklarda bezi yok, deseniz "Suçluyla mücadelede eğer % 80 isabet varsa mücadele başarılı demektir, temizlik için başka çare yok, sulandırmamak lazım" cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Hatta "Falan yerde şöyle biri de var, daha ona dokunulmadı, hala ne bekleniyor" şeklinde isim vermeden ithamlarda bulunmalar da devam ediyor.

Bereket devletin bir numaralı yetkilisi "At izi ile it izinin birbirine karıştığını birinci elden ifade etti de bu konuda vahim hataların olabileceği dillendirilmeye başlandı.

Fetö ile mücadelede hiç olmadığı kadar kamuoyunda bir halk desteği var. Bunu iyi değerlendirmek, suçluyla mücadelede mutlaka bir sonuç almak gerekir. Bunun için de masum insanlara suçlu muamelesi yapmadan, onları incitmeden kılı kırk yarmak gerekiyor. Yoksa onulmaz yaralar açarız. Her şeyin telafisi olur, gönül kırgınlığının telafisi olmaz.

Masumluğundan adım gibi emin olduğum iki arkadaşım 2 ay önce açığa alınmıştı. Yanlışlığın Bağdat'a varmadan düzelir, kısa zamanda görevinize iade edilirsiniz dedim. Biz ne dersek diyelim ateş düştüğü yeri yakar deriz ya. İşte öyle bir durum. Her ikisi de içine kapandı, neredeyse hayata küstüler. Ne yediklerinden zevk aldılar, ne de içtiklerinden. Aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar geçmek bilmedi. Hayat çekilmez oldu onlar için. Ara ara telefonla arayarak teselli vermeye çalıştım. Hiçbir şey yapamamanın ezikliğini de hissediyorum içimde hep.

Onların bugün-yarın başlayacaklarını ümitle beklerken telefon görüşmelerimde rahat iletişim kuramamaya başladım. Ses, yankı oluşmaya başladı. Bir anormallik olduğunu anladım ama sebebini bilemedim. Kendi kendime adam gibi bir telefon almazsın, olacağı bu dedim. Zaman zaman görüştüğüm masumlardan biri: "Telefonun dinleniyor, haberin olsun" deyince aklım başıma geldi. Masum olduğuna inandığım kişilerle teselli amaçlı görüşmem dolayısıyla kara listeye de alınmışım. Keşke sadra şifa olabilsem gam yemem. Boşu boşuna beni dinleyip vakit kaybetmeseler, devletin parasını da lüzumsuz yere harcamasalar... Sizin suçluyla mücadele anlayışınız bu mu Allah aşkına! Mağdur olmuş masumun peşinden gideni dinlemek. Belki de yıllar yılı masum insanları “Suçluları dinliyoruz” diyerek dinlediniz. Esas suçlular bir yıldır darbe planı yapıyor, sağır sultan duyuyor, ama sizin haberiniz olmuyor. Yazıklar olsun size. Bunca hainin iş çevirdiği bir yerde devletin niye uyuduğu böylece ortaya çıkmış oldu.

Konumuz iki masum insandı. Ona dönelim isterseniz tekrar. İki masumdan biri 1.5 ay önce döndü, iki gün sonra diğer masum aradı: “Abi, telefon geldi, yazım gelmiş, yarın gidip göreve başlayacağım” diye. Hayırlı olsun, Allah beterinden saklasın dedim, görüşmeyi bitirdik. Bir hafta sonra karşılaştığımda nasıl gidiyor iş dedim. “Ben daha başlamadım ki” dedi. Mübarek beni arayıp yarın başlayacağım demedin mi dedim. Bir yazı geldi dediler gittim. Gelen yazıda: “Adı geçen kişinin Fetö bağlantısı tespit edilemediğinden araştırma ve incelenmesinin devamına” yazıyormuş. Ciddi misin sen dedim. Benim ki de laftı zaten. Bu işin şakası mı olurdu. Akıl hafsalam duracaktı neredeyse. Bağlantı tespit edilemedi, araştırılmasına devam. Evlere şenlik bir yazı. Sen adamı 1.5 aydır açıkta beklet, hiçbir şey bulama, geri göreve iade edeceğine, incelenmesine devam diyeceksin. Yazık gerçekten yazık. Ama haklarını yemeyelim. Bir şey bulamamışlar. Zaten bulamazlar, istersen incelemek için 75 milyonu görevlendirsinler. Olmayan bir şeyi nasıl bulacaklardı zaten.

Sonunda iki ay açıkta bekledikten sonra görevine iade edildi. Şimdi görevinin başında. Adı nedir derseniz? Adlarının ne önemi var ki… Önemli olan iki masumun canlarının iki ay boyunca yanması. Adları ha Osman olmuş ha Ali Osman… Ne fark eder ki! Nazarımda zaten hiç itibarları kaybolmamıştı bu iki zevatın. Şimdi görevlerine döndüler. Ya tanımayan insanların yanındaki itibarları ne olacak? Kim bunlardan özür dileyecek? Sonra gecikmiş adalet, adalet midir?


Anladığım kadarıyla Fetö ile mücadele ediyorum derken bazı yöneticiler kraldan daha fazla kralcı kesiliyorlar, Bu adamlar masum olabilir mi demiyorlar. Kendilerini Fetö ile amansız mücadele ediyorlar diye göstermeye çalışıyorlar. Ben bu adamları masum diye görevlerine iade edersem bana Fetö’cü muamelesi yaparlar diye korkuyorlar mı acaba? Abdestlerinden şüpheleri mi var ki namazlarından şüphe ediyorlar?.. Sizin göreviniz mücadelede ipe un sermek, mücadeleyi sulandırmak değildir. Göreviniz suçluyu tespit edip masuma kol kanat germektir. 10 tane suçlunun içerisindeki masumu bulmaktır. Yok bulamıyorum sap-saman karıştı diyorsan gölge etme, ya bırak başkası gelsin, ya da tanımadığın masum insanı suçlu ilan etme. 

Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu! 04/10/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde