Ana içeriğe atla

Gözetmenimi de Gözlemledim Ara Ara

Bir sınavda salon başkanı olarak görevlendirildim. Yanımda da bir gözetmenim var. Kendi halinde sakin biri. Zaten olmasa da sakin olmak zorunda. Çünkü bizde sınavlar, yasaklar demektir. Bereket sınavımız ÖSYM"nin yaptığı sınavlar gibi kuralları sert ve acımasız değil.

Başkan ve gözetmen olarak salondaki yerimizi aldık, adayların gelmesini beklemeye koyulduk. Sınavın başlamasına 45 dakika kala adaylar tek tük gelmeye başladı. Sınava 15 dakika kala cevap kağıtlarının dağıtımını yaptık, ardından kitapçıkları sıraların üzerine koyduk. Bir taraftan da peyderpey gelen adayların kimlik kontrollerini yaptık. 20 kişilik adaydan iki tanesi gelmedi.

Başlama saati gelince sınavı başlattım. Artık gözetmenim ve ben sınav olan öğrencileri gözlemlemeye başladık. Az sonra gözetmenim gelmeyen adaylardan birinin sırasına oturarak sorulara bakmaya başladı. Göz ucuyla hem soruları çözüyor, hem de sakız çiğnemeye devam etti. Ara ara gözüm kaydı, hala sakız çiğnemeye devam ediyor mu diye. Maalesef salona ilk girdipşmşz andan, sınav bitimine kadar sakız çiğneme devam etti.

Sınavda salon gözetmeninin sakız çiğnemesine ne denir? Vakti güzel bir şekilde değerlendiriyor denebilir. Maşallah kuvvetli bir çene yapısı var, sınav boyunca çiğnediğine göre. Hasılı sınav boyunca sınavın kuralına uygun ve sakin bir şekilde geçmesini sağlamak için salonu gözlemledim durdum. İlave olarak bir de gözetmenimi gözlemledim. Ara ara korkmadım değil, iyice galeyana gelir de az sonra şişirip patlatır diye. Ama ne hakkını yiyeyim? Şişirip patlatmadı, ağzını açmadan çiğnedi durdu. Ben böyle edepli sakız çiğneyen görmedim. Ağzını hiç açmadı. Ara ara dinlenme moduna geçti sakızı ağzından çıkarmadan. Saman altından su yürüttü denir ya, işte öyle bir şey. Kimseyi de rahatsız etmedi. Keşke tüm da kız çiğneyenler böyle olsa dedim içimden.

Markası ne idi sakızınızın diyemedim. Şişirip patlatma da yapabilir misiniz, bu sakız çiğnemeyi tüm gün yapıyor musunuz, derslerde de çiğniyor musunuz, gece sakızı ağzınızdan çıkarıyor musunuz diye soramadım. Sınav bitti gitti. Hepsi içimde kaldı bu soruların. Acaba doktor tavsiyesi miydi bu? Sakız çiğnemekten bilgi edinmeden bilgi istendi mi, okulundan ceza aldı mı hiçbirini öğrenemedim. Ayda ne kadar sakız masrafı yapıyor sorusu da muamma kaldı.

Sınav bitti, sınav evrakını sınav komisyonuna teslim ettim. Yolda gelirken yetkililerin sınavın işleyişi ile ilgili aldıkları sert, katı ve acımasız kuralları boşuna almadıklarını düşündüm. Demek ki kuralları koyarken geçmiş tecrübelerden faydalanmış olmalılar ki sert kural koyma yoluna gitmişler. İçimizdeki üç-beş kişinin kural tanımaz hal ve hareketleri, sıkı kuralları beraberinde getirmiş.

Ne diyelim, başımıza ne gelirse kendi yapıp ettiklerimizdendir. Yetkililer az bile kural koyuyor. 25.11.2017 Ramazan YÜCE

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde