15 Ocak 2018 Pazartesi

Çingene beyi, elinin kanıyla iyilik saçıyor!

Bulunduğu ilde yabancıydı ama hep baş tacı yapıldı. Görevlendirme formatörlük, görevlendirme müdürlük, görevlendirme şube müdürlüğünün ardından ilin merkez ilçe müdürlüğüne oturtuldu vekaleten. Ne de olsa ilde yabancı hayranlığı had safhadaydı.

Hiçbir sınavı kazanıp gelmemişti ama olsun, oturduğu koltuğun hakkını vermeliydi. Çünkü hak etmeliydi her şeyden önce. Bunun için müdür olduğu ilçeye gitti göreve başlamak için sabah tam 08.00’de. Çünkü mesai 08.00’de başlıyordu. Yerine geldiği müdür ise daha ayrılmamış, personeli ile vedalaşmamıştı. Sabık müdür, “Sayın hocam, bir toparlanayım, personelimle bir toplantı yapıp vedalaşayım, bana akşama kadar biraz müsaade etseniz” deyince sevinci kursağında kalır. Halbuki ne de sevinmiş ve erkenden koltuğa oturup, ilk günün heyecanını atacaktı. Neyse şurada akşama ne kaldı? Gider, dolaşır gelirim, bugünlük boş geçirmişliğimi sonra telafi ederim” düşüncesiyle koltuğa oturmayı erteler.

Bir gün, bir gün diyerek aynı gün göreve başlar. Ertesi gün emrindeki okul müdürlerine “Yapacağınız projeleri, hedeflerinizi yazıp, bir fotoğrafınızı ekleyerek doldurun ve yarınki toplantıya gelirken elden teslim ediniz” şeklinde bir format gönderir. Formatörlükten edindiği ve bolca kullandığı slaytını açarak toplantısını ‘Bismillah’ diyerek başlatır. Klasik başlangıçları sevmediğini, formaliteyi sevmediğini bir bir sayar, bolca ayet ve hadis okur. Yerinde kalıp kalmayacağı belli olmayan okul müdürleri proje olarak neler yazdı bilinmez ama kendisi ilk toplantısında bir hedef koymuştu: “…..’den dünyaya.” Yani görevlendirildiği ilçeden dünyaya açılmayı hedefliyordu.

Müdürlerin getirdiği projeleri ne kadar okudu, kaçı hoşuna gitti bilinmez ama bir iki ay içerisinde kanunun kendisine verdiği yetkiye dayanarak 7-8 müdürün dışında tüm müdürleri eledi. Belli ki projelerini beğenmemişti. Sonra akıl hocalarının verdiği listeye göre çalışacağı müdürleri yeniden seçip göreve başlattı. Her şey planlandığından hızlı gidiyordu. Çünkü hazırlıklıydı. Kendisine verilen emir erliği görevini yanındaki iki yaveri, pardon yardımcısıyla beraber layıkıyla yapmıştı. Kimini başarısız, kimini paralelci bilmem ne diyerek eledi. Bu kadar kişinin kellesini aldı, ah bir de kadrosu verilseydi. Ama o da gelecekti bir gün. Az sabır göstermek gerekiyordu.

Derken 07 Haziran seçimleri oldu. Sevinci kursağında kaldı. Zira kendisini getiren irade tek başına hükümeti kuramamıştı. İlin düzenlediği bir toplantıya yeni müdürleriyle kendisi de katılmıştı. İlin sorumlu müdür yardımcısı, toplantı gündemiyle ilgili maddeleri tek tek ele alıp değerlendirdi, bazen de okul müdürlerine söz verdi. Dilek ve temenniler bölümünde ise bir okul müdürü, “Hocam! 07 Haziran seçimleri sonrasında öğrenci ve velilerde bir tedirginlik var. Yeniden katsayı geri gelebilir endişesini taşımaya başladı veliler. Hatta bir kısmı çocuğunu İHO ve İHL’lerden almaya başladı. Ne yapacağımızı şaşırdık…” şeklinde bir durum değerlendirmesi yaptı. İlin müdür yardımcısı “Biz görevimizi yapacağız…”şeklinde yuvarlak birkaç cümle söyledi. Yukarıda bahsi geçen müdür cevap vermek için söz aldı: “Arkadaşlar! Biz bu topraklarda Müslüman olarak dünyaya geldik, Müslüman olarak öleceğiz” cevabı verdi. Bu cümlenin üzerine kimse söz de almadı, söz de söylemedi.  Kim, ne söyleyebilirdi ki bu sözün üzerine bir söz.

İlçesinde proje üzerine proje yaptırdı, yarışma üzerine yarışma yaptırdı, etkinlik üzerine etkinlik yaptırdı. Ah bir de emrindeki şube müdürleri bir işe yarasaydı, daha neler yazmazdı kim bilir! Bunun da çözümünü buldu. Tıpkı kendisinin geçici görevlendirme şube müdürlüğü yaptığı gibi yanına görevlendirme şube müdürleri aldı. Yaptığı bu başarılı çalışmaların ardından beklediği kadrosu gelmişti. Daha ne isterdi, mutluluğuna diyecek yoktu. Nereden nereye! Bu başarıya ne yürek dayanırdı, ne de kalp! Bunu ancak kendisi yapabilirdi.

Başarıya giden yolda sıkıntı çekmedi değil. Kendisine referans olan ilin yardımcısı, yanındaki en büyük iki destekçisi FETÖ’den gitmişti ama olsun. Yanındakiler ve üstündeki FETÖ’cülükten giderken kendisi, insanları ‘paralelci’ diye elediği için yerinde kalmıştı belki de. Yapının gazetesine abone olduğu kendisini götürmek için yeterli delil değildi. Şükür ki kendisine bir şey olmadı. Çünkü daha yapacak çok şeyi vardı.

Yapmak isteyip de yapamadıklarından geriye bir dünyaya açılmak kalmıştı. Onu da yapacaktı bir gün. Yurtdışına açılmak. Çünkü ilk gün koymuştu bu hedefi. İşte şimdilerde o hedefini gerçekleştirmekle meşgul. Emrindeki bir okulun ürettiği bir projeye ortak olarak yurtdışında, fakir bir ülkeye buradan götürdüğü yardım paketlerini dağıtmakla meşgul. Sosyal medyada boy boy fotoğrafları paylaşılıyor. Gücüne güç katıyor, şöhret basamaklarını bir bir tırmanıyor. Hele küçük bir çocuğu kucağına alması yok mu? Merhamet timsali mübarek! Öyle bir görüntü veriyor ki tıpkı ki bir iyilik meleği. Haklı-haksız yüzlerce müdürün kanına giren, kellesini alan o değil sanki!

İçini bilinmez ama reklam fena değil. Reklam reklamdır. Zira reklamın kötüsü olmaz. Bu son dünyaya açılma aşaması onu daha yüksek mertebelere taşıyacak gibi. Baksanıza kendi ilçesini düzeltti, şimdi dünyayı düzeltiyor.

İyi yükselmeler bayım! Çünkü senin için yükselmenin sınırı yoktur. 15/01/2018 Ramazan YÜCE, Konya





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder