Bulunduğu ilde yabancıydı ama hep baş tacı yapıldı.
Görevlendirme formatörlük, görevlendirme müdürlük, görevlendirme şube
müdürlüğünün ardından ilin merkez ilçe müdürlüğüne oturtuldu vekaleten. Ne de
olsa ilde yabancı hayranlığı had safhadaydı.
Hiçbir sınavı kazanıp gelmemişti ama olsun, oturduğu
koltuğun hakkını vermeliydi. Çünkü hak etmeliydi her şeyden önce. Bunun için
müdür olduğu ilçeye gitti göreve başlamak için sabah tam 08.00’de. Çünkü mesai
08.00’de başlıyordu. Yerine geldiği müdür ise daha ayrılmamış, personeli ile
vedalaşmamıştı. Sabık müdür, “Sayın hocam, bir toparlanayım, personelimle bir
toplantı yapıp vedalaşayım, bana akşama kadar biraz müsaade etseniz” deyince
sevinci kursağında kalır. Halbuki ne de sevinmiş ve erkenden koltuğa oturup,
ilk günün heyecanını atacaktı. Neyse şurada akşama ne kaldı? Gider, dolaşır
gelirim, bugünlük boş geçirmişliğimi sonra telafi ederim” düşüncesiyle koltuğa
oturmayı erteler.
Bir gün, bir gün diyerek aynı gün göreve başlar. Ertesi gün
emrindeki okul müdürlerine “Yapacağınız projeleri, hedeflerinizi yazıp, bir
fotoğrafınızı ekleyerek doldurun ve yarınki toplantıya gelirken elden teslim
ediniz” şeklinde bir format gönderir. Formatörlükten edindiği ve bolca
kullandığı slaytını açarak toplantısını ‘Bismillah’ diyerek başlatır. Klasik
başlangıçları sevmediğini, formaliteyi sevmediğini bir bir sayar, bolca ayet ve
hadis okur. Yerinde kalıp kalmayacağı belli olmayan okul müdürleri proje olarak
neler yazdı bilinmez ama kendisi ilk toplantısında bir hedef koymuştu: “…..’den
dünyaya.” Yani görevlendirildiği ilçeden dünyaya açılmayı hedefliyordu.
Müdürlerin getirdiği projeleri ne kadar okudu, kaçı hoşuna
gitti bilinmez ama bir iki ay içerisinde kanunun kendisine verdiği yetkiye
dayanarak 7-8 müdürün dışında tüm müdürleri eledi. Belli ki projelerini
beğenmemişti. Sonra akıl hocalarının verdiği listeye göre çalışacağı müdürleri yeniden
seçip göreve başlattı. Her şey planlandığından hızlı gidiyordu. Çünkü
hazırlıklıydı. Kendisine verilen emir erliği görevini yanındaki iki yaveri,
pardon yardımcısıyla beraber layıkıyla yapmıştı. Kimini başarısız, kimini
paralelci bilmem ne diyerek eledi. Bu kadar kişinin kellesini aldı, ah bir de
kadrosu verilseydi. Ama o da gelecekti bir gün. Az sabır göstermek gerekiyordu.
Derken 07 Haziran seçimleri oldu. Sevinci kursağında kaldı.
Zira kendisini getiren irade tek başına hükümeti kuramamıştı. İlin düzenlediği
bir toplantıya yeni müdürleriyle kendisi de katılmıştı. İlin sorumlu müdür
yardımcısı, toplantı gündemiyle ilgili maddeleri tek tek ele alıp
değerlendirdi, bazen de okul müdürlerine söz verdi. Dilek ve temenniler
bölümünde ise bir okul müdürü, “Hocam! 07 Haziran seçimleri sonrasında öğrenci
ve velilerde bir tedirginlik var. Yeniden katsayı geri gelebilir endişesini
taşımaya başladı veliler. Hatta bir kısmı çocuğunu İHO ve İHL’lerden almaya
başladı. Ne yapacağımızı şaşırdık…” şeklinde bir durum değerlendirmesi yaptı.
İlin müdür yardımcısı “Biz görevimizi yapacağız…”şeklinde yuvarlak birkaç cümle
söyledi. Yukarıda bahsi geçen müdür cevap vermek için söz aldı: “Arkadaşlar!
Biz bu topraklarda Müslüman olarak dünyaya geldik, Müslüman olarak öleceğiz”
cevabı verdi. Bu cümlenin üzerine kimse söz de almadı, söz de söylemedi. Kim, ne söyleyebilirdi ki bu sözün üzerine bir
söz.
İlçesinde proje üzerine proje yaptırdı, yarışma üzerine
yarışma yaptırdı, etkinlik üzerine etkinlik yaptırdı. Ah bir de emrindeki şube
müdürleri bir işe yarasaydı, daha neler yazmazdı kim bilir! Bunun da çözümünü
buldu. Tıpkı kendisinin geçici görevlendirme şube müdürlüğü yaptığı gibi yanına
görevlendirme şube müdürleri aldı. Yaptığı bu başarılı çalışmaların ardından
beklediği kadrosu gelmişti. Daha ne isterdi, mutluluğuna diyecek yoktu. Nereden
nereye! Bu başarıya ne yürek dayanırdı, ne de kalp! Bunu ancak kendisi
yapabilirdi.
Başarıya giden yolda sıkıntı çekmedi değil. Kendisine referans
olan ilin yardımcısı, yanındaki en büyük iki destekçisi FETÖ’den gitmişti ama
olsun. Yanındakiler ve üstündeki FETÖ’cülükten giderken kendisi, insanları ‘paralelci’
diye elediği için yerinde kalmıştı belki de. Yapının gazetesine abone olduğu
kendisini götürmek için yeterli delil değildi. Şükür ki kendisine bir şey
olmadı. Çünkü daha yapacak çok şeyi vardı.
Yapmak isteyip de yapamadıklarından geriye bir dünyaya
açılmak kalmıştı. Onu da yapacaktı bir gün. Yurtdışına açılmak. Çünkü ilk gün
koymuştu bu hedefi. İşte şimdilerde o hedefini gerçekleştirmekle meşgul.
Emrindeki bir okulun ürettiği bir projeye ortak olarak yurtdışında, fakir bir ülkeye
buradan götürdüğü yardım paketlerini dağıtmakla meşgul. Sosyal medyada boy boy
fotoğrafları paylaşılıyor. Gücüne güç katıyor, şöhret basamaklarını bir bir
tırmanıyor. Hele küçük bir çocuğu kucağına alması yok mu? Merhamet timsali
mübarek! Öyle bir görüntü veriyor ki tıpkı ki bir iyilik meleği. Haklı-haksız
yüzlerce müdürün kanına giren, kellesini alan o değil sanki!
İçini bilinmez ama reklam fena değil. Reklam reklamdır.
Zira reklamın kötüsü olmaz. Bu son dünyaya açılma aşaması onu daha yüksek
mertebelere taşıyacak gibi. Baksanıza kendi ilçesini düzeltti, şimdi dünyayı
düzeltiyor.
İyi yükselmeler bayım! Çünkü senin için yükselmenin sınırı yoktur. 15/01/2018 Ramazan YÜCE, Konya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder